Mimar Sinan'ın Biyografisi
Posted on Sal Kas, 20 by Administrator
MİMAR SİNAN'IN BİYOGRAFİSİ
Türk mimarlık tarihinin en büyük ismi şüphesiz Mimar Sinan'dır. Sinan sadece Osmanlı mimarisinin değil, dünyanın da en büyük mimarlarından birisidir. Kimliği, doğup büyüdüğü zaman ve coğrafi sınırların çok ötesine geçen bu büyük mimarın eserleri de, mensubu bulunduğu imparatorluğun büyüklüğüne yaraşır bir alanı kaplamakta, birçok ülkeyi içine alan geniş bir coğrafya çağının şahidi olmaya ve Osmanlı kimliğini yaşatmaya devam etmektedir.
Ne zaman doğduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte doğumu, 1491'in öncesi olarak tarihlenmektedir. Hristiyan bir ailenin çocuğu olarak Kayseri Ağırnas'ta dünyaya gelmiştir. Ancak, “Osmanlı kültüründe yıkanmış bir Müslüman tasarımcı olarak bütüne katılabilmesi için yeterince kabiliyetli olduğu fark edilmiş, böyle bir çocuğun köyündeki kaderine terkedilmesi yerine, onu Osmanlı seçkinlerine dahil etmek üzere gerekli işlem başlatılmıştı.” Neticede etnik mensubiyeti tartışılan Sinan'ın, güçlü bir Osmanlı kimliğine sahip olduğu muhakkaktır.
Bu dehanın gelişiminde, bu sistemi ve erken denilebilecek bir yaşta İstanbul'la tanışmasının rolü büyüktür. Topkapı Sarayına ve Ayasofya'ya yakın, Roma dönemi mimarisinin merkez noktalarından birisi olan Hipodrom/Sultanahmet Meydanı civarında bir okulda yetiştiği kabul edilen Sinan, otobiyografisi olarak kabul edilen Tezküretü'l-bünyan'da, Yavuz Sultan Selim'in hizmetinde Arap ve Acem diyarlarını gezip dolaştığını ve yine İstanbul'a döndüğünü belirtmektedir. Padişahın Mısır ve Hicaz bölgesinin Osmanlı sınırlarına katılımı ile neticelenen Mısır seferine katılmış, mimari çevreyi tanımış, Selçuklu ve Safevî yapılarının yanında, antik yapıları ve Mısır piramitlerini de tanımıştır.
Seferlere iştiraki Sinan'ın görgü ve bilgisini çok geliştirmiş, kendisini gösterme kabiliyetini ve ileri görüşlülüğünü ortaya koyma olanağı sağlamıştır.
Kanûnî Sultan Süleyman'ın 1521'de Belgrad, 1522'de de Rodos seferlerine yeniçeri piyadesi olarak katılmış, daha sonra da atlı sekbanlara seçilmiştir. Mohaç Meydan Savaşı'na (1526) katılan Sinan'a, acemi oğlanları yayabaşılığı verilmiştir. Akabinde kapıkulu yayabaşısı olmuş ve zemberekçibaşı tayin edilmiştir. 1532'de Alman, 1534'te Irakeyn seferlerinde gösterdiği başarıları ile dikkat çekmiştir. Ancak son seferindeki bir başarısı üzerine, dikkatleri iyice üzerine çekmiştir. 1537'de haseki olarak Korfu seferine, 1538'de de Boğdan seferine katılmıştır. Bu sefer sırasında Prut nehri üzerinde kurduğu köprü ile ordunun karşıya geçmesini sağlamıştır. Sinan'ın on üç günde yaptığı bu köprü, âdeta efsane olmuştur. Bu görevi üstlendiğinde 48 yaşındadır. Lütfi Paşa'nın, bu köprüyü korumak için kule yapılması fikrine, stratejik bir yaklaşımla karşı çıkmış ve paşa ile tartışmıştır. Hatta bundan dolayı geleceği ile ilgili endişeye kapılmışsa da Sadrazam Lütfi Paşa, ölen mimarbaşı Acem Alisi'nin yerine kendisini tayini endişesinin yersiz olduğu göstermiştir.
1537'de Mimarbaşı Sinan'ın asıl amacı da mimarlık olup, bu tayinle önündeki bütün engeller ortadan kalkmıştır. Bundan sonraki İmzası artık “el-fakīr Sinan sermi‘mârân-ı hâssa”'dır. Elips biçimli mührünün ortasında, “el-fakîrü'l-hakîr Sinan”, çevresinde ise “bende-i miskîn kemîne derd-mend-i ser-mimârân-ı hâssa-müstmend” ifadesi kazınmıştır.
48 yaşında Mimarbaşılık görevini üstlenen ve vefatına kadar “Reîs-i mimârân” kalan Sinan, mesleğinde kaydettiği aşamayı üç yapıyla tanımaktadır. Birincisi “çıraklık eserim” dediği Şehzade Camii'dir. 1548'de tamamlanan bu külliye ile ilk büyük sultan camisini tamamlamıştır. İkincisi, “kalfalık eserim” dediği Süleymaniye Külliyesi'dir. 1557'de biten bu yapı ile İstanbul'un ve Osmanlı imparatorluğun en görkemli yapılarından birisini tamamlamıştır. “Ustalık eserim” dediği yapı ise Edirne'de, II. Selim adına inşa ettiğini Selimiye Camii'dir. Selimiye tamamlandığında 83 yaşındaydı ve bundan dolayı “Koca” olarak anılıyordu .
1584'de Hacca giden Sinan, Hac dönüşünde, 100 yaşı civarında idi ve görevini büyük bir coşkuyla, vefat ettiği 1588'e kadar sürdürdü. Yakın dostu Sâî Mustafa Çelebi tarafından kaleme alınan mezar taşı kitabesi şu cümlelerle bitiyor:
“Geçti bu demde cihandan pîr-i mi‘mârân Sinân.”
Süleymaniye Külliyesi'nin, kıbleyi esas aldığımızda, sol ayakucundaki türbesinde medfundur ve muhteşem bir esere atılan mütevazı bir imza gibidir.
Tarihsiz vakfiyesi mal varlığı ve nesliyle ilgili sorulara ışık tutmaktadır. Buna göre hanımı Mihrî, kendisi hayattayken vefat etmiş, oğlu Mehmed Bey şehid olmuştur. Vakfiyeye göre, neşeli iki kızı ve iki torunu ile devam etmiştir. On sekiz ev, otuz sekiz dükkân, araziler, ev yerleri, bahçe, kayıkhâne, suyolu, değirmen pek çok mal varlığını ve 300.000 akçe vakfetmiştir. Fakat Sinan'ı asıl yaşatan ve çağlar ötesine taşıyan ise, mimarı olduğu yüzlerce eserdir.
Mimar Sinan'ın inşa ettiği eserlerin sayısı ile ilgili farklı listeler verilmektedir. Ancak döneme ait kaynakların karşılaştırılmasıyla, ona ait eser listesini 452'ye kadar yükseltmek mümkündür. Ama bu listeyi onun ömrü yanında yayıldığı geniş coğrafyayı, devrin ulaşım ve teknolojik olanakları ile üstlendiği görevleri dikkate alarak değerlendirmek gereklidir. Yaklaşık 100 yıl ömür süren Mimar Sinan, bu kadar eserin her birisini bizzat kendisi inşa etmemiş, ayrıntılarla birebir ilgilenmemiş, bazı yapıların sadece planlarını çizmiş, projeleri değerlendirmiş, Reîs-i mimârân; Mimarbaşı olarak süreçleri yardımcıları vasıtasıyla denetlemiş ve yönetmiştir. Bu durum Osmanlı İmparatorluğu'nun organizasyon başarısı kadar, Mimar Sinan'ın yöneticiliğini, organizatörlüğünü, sevk ve idaredeki başarısını da göstermektedir. Aynı zamanda, Sinan Çağı'nda da onun takdirini kazanmış, yüksek seviyede iş yapabilen onun nezaretinde vazife ifa eden başka mimarların da varlığını göstermektedir. Dâvud Ağa ve Sedefkâr Mehmed Ağa bunlardan sadece ikisidir.
Mimaride yeni çözümler, buluşlar, her şeyin ötesinde oranların ortaya konuşu, Sinan'la birlikte klasik denilebilecek yeni boyutlara ulaşmış, mimarlık alanının bu ustası imparatorluğun kıtalar üstü eğilimlerini hızla ve kuvvetle dış dünyaya yansıtmıştır. Bu üslûp, özellikle en güçlü tarzda yerleştiği eyalet ve şehirler üzerinde biçimler anarşisine son vermiş, kendi kimliğini dünya ölçeğinde ortaya koymuştur. Bu kimlik, Osmanlı düzeninin hâkim ve hükümran olduğu bölgelerin sanat kaderi üzerinde günümüze kadar uzanan izler bırakmıştır.
Mimar Sinan, öne çıkan kimliğiyle bir mimar olarak bilinmektedir. Fakat sadece mimarlık onu tanımlamaya yetmez. Aynı zamanda bir mühendis, iyi bir lojistikçi, şehir tasarımcısı, planlamacı, yönetici vb. pek çok hususiyet ile birikime de sahiptir ve bunun en önemli göstergesi eserleridir.
Mimar sadece yaşadığı devirde ve inşa ettiği eserde yaşamamaktadır. Osmanlı ve Dünya Mimarisinde “Sinan Çağı” vardır. Aynı şekilde Osmanlı mimarisinde daha yaşarken güçlü bir Sinan Okulu da teşekkül etmiştir. Böylece Mimar Sinan talebeleri ve eserleriyle, Osmanlı mimarisinde etkisini ve sonraki asırlarda yol göstericiliğini sürdürmüştür. Günümüzdeki mimari arayışlar ve tartışmalarda oluşturduğu gündem, onun ustalığı kadar çağları aşan etkisinin de en canlı örnekleridir.
Mimar Sinan Efsaneleri
Bir büyük cihan devletinin baş mimarı olan Sinan, askerî, politik ve ekonomik gücünün de zirvede olduğu 16. yüzyılda, dünyanın merkezi olan İstanbul'da birbirinden çarpıcı eserler inşa etmiştir. Osmanlı mimarisinin Klasik Çağı'nı simgeleyen Sinan, bu dönemde büyük külliyeleri ile özgün cami tasarımlarını hayata geçirmiştir. Sinan'ın Şehzade Camii'nden sonra tasarladığı Süleymaniye, içerdiği farklı işlevli yapılar topluluğu olarak, Türk mimarlık tarihinin de en büyük ve en geniş kapsamlı külliyesi sayılır. Öldüğü zaman Sinan'ın ünü, artık bütün bir imparatorluğun sınırlarını aşmıştı. Sinan yaşadığı çağa sığmamış ve ölümsüz bir türkü halinde yankılanmıştır.
Bu tarihten itibaren büyük şöhrete kavuşan Sinan'ın hayatı ve yaptığı işler halk arasında hikâyelere, rivayetlere konu olmuş, daha sonraları bu hikâye ve rivayetler, efsanelere (söylencelere) dönüşmüştür. Adeta bir destan kahramanı kimliğine büründürülmüş ve bir efsane gibi halk arasında dillerde dolaşan hikâyelere konu olmuştur. Bu söylencelerin bir kısmı aşağıda sıralanmıştır.
Mimar Sinan'ın Büyük Aşkı
Cihan Padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın, eşi Hürrem Sultan'dan doğan biricik kızına Mihrimah adı verilmiştir. Farsça Güneş anlamına gelen Mihr ve Ay anlamına gelen, Mah adlarından oluşan bir ad verilmiştir. Kanunî'nin el bebek, gül bebek yetiştirilen ve nazla büyütülen kızı Mihrimah Sultan, dünya güzeli bir kızdır.
Öyle rivayet edilir ki Mihrimah Sultan, sarayın baş mimarı olan Sinan'a Üsküdar'da bir cami yapmasını sipariş eder. Bunun üzerine Sinan, Mihrimah Sultan adına İskele Camii de denilen eseri inşa eder. Ancak bu vesileyle Sinan, gönlünü padişahın biricik kızına kaptırır. Ne var ki Sinan'ın büyük aşkı Mihrimah Sultan'a Diyarbakır Beylerbeyi Rüstem Paşa talip olur. Bu haber, bir anda halk arasında hızla yayılır ve kulaktan kulağa dedikodular dolaşır. Zengin fakat cimri olan Rüstem Paşa ayrıca, Mihrimah Sultan'a göre yaşlıdır. Dahası Rüstem Paşa'da cüzzam hastalığı vardır. Yayılan bu dedikodular cihan padişahı Kanunî Sultan Süleyman'ın kulağına kadar gider.
Kızını Rüstem Paşa ile evlendirmek isteyen Kanunî'nin, yayılan bu dedikodulardan canı çok sıkılır. Paşa'nın cüzzamlı olup olmadığını öğrenmek için, sarayın başhekimini Diyarbakır'a gönderir. Beylerbeyi olan Rüstem Paşa'yı muayene eden başhekim, Paşa'nın kaftanında bir iki bit bulur. Cüzzamlılarda bit olmayacağı için durum aydınlanır. Böylece Rüstem Paşa Veziriazamlığa atanır ve Mihrimah ile evlendirilerek padişahın damadı olur.
Hikâye doğru mu değil mi bilinmez ama, bir şairin söylediği beyit, bu rivayetin doğruluğunu ima etmektedir. Kaynaklarda geçen iki dizelik bu beyit şöyledir:
Olucak bir kişinin bahtı kavi talii yar
Kehlesi dahi mahallinde anın işe yarar
Yani adamın üzerinde bit çıksa yerine göre işe yarar. Bu yüzden Rüstem Paşa'ya “Kehle-i itibar veya Kehle-i İkbal” lakabı verilmiştir. Bu da itibar veya ikbal kazandıran bit anlamına gelmektedir.
Kanunî, kızı Mihrimah'ı Rüstem'le evlendirince, Sinan'ın aşkı, içini kavurmaya devam eder. Üsküdar Mihrimah Camii'nden 14 yıl sonra Sinan ikinci bir cami siparişi daha alır. Sinan, sevdiği ve gönlünün sultanı kabul ettiği Mihrimah'ın, bu seferki siparişi için işe koyulur. Ona İstanbul'un bir başka yüksek tepesini seçer: Edirnekapı'da surun dibinde, adeta inzivada olan bir yerde karar kılar. Gözlerden uzak, yalnız ve ıssız bir semtte, Mihrimah Sultan için ölümsüz bir eser tasarlar. Camii'nin dört taraftan ışık alan yüksek kubbesi, bütün yapıya egemen bir konumdadır. Anıtsal kubbenin asaletli duruşu ve yalın güzelliği, Mihrimah Sultan'ı simgelemiştir. Yanında sadece nöbet tutarcasına bekleyen bir yalnız minare vardır. Bir benzeri olmayan bu tasarımda Sinan'ın, gönül sultanına karşı duyduğu aşkı dile getirdiği rivayet edilmektedir. Bu aşkı ayrıca camiin iç dekorasyonda da ifade eden Sinan, renkli kalem işi ve alçı bezemelerde de Mihrimah'ın yazmasının oyalarını yansıttığı söyleniyor.
Yine rivayet ediliyor ki, gece ile gündüzün eşitlendiği 20-22 Mart tarihlerinde, Edirnekapı Camii'nin siluetinin arkasında güneş batarken, Üsküdar'daki Cami'nin minareleri arasından ayın doğuşu görülür. Efsaneye meraklı olanların muhayyilesinde daha da geliştirilen bu söylencelerde, mihr (güneş) ile mah (ay)ın aynı anda görünmesinden dolayı, Kanunî'nin kızına Mihrimah adının verildiği anlatılıyor.
Ters Lale
Sinan, Padişah İkinci Selim'den bir cami siparişi alınca, uygun bir yer aramaya çalışmıştır. Padişahın Edirne'de yaptırmayı düşündüğü cami için, Sinan beğendiği yerin sahibi aksi bir kadınmış. Cami için beğenilen yerde o zamanlar lale bahçesi varmış. Sinan, Selimiye Camiinin şimdiki yerini beğenmiş, ama arsa sahibinin rızasını almak öyle sanıldığı kadar kolay olmamıştır. Arazinin sahibi olan kadın, yeri vermek istemeyince Sinan, Sultan İkinci Selim ile birlikte çıkılan bir Balkan seferi dönüşünde Edirne'deki arsaya gelirler. Kadın, karşısında yüce hünkârı görünce ve aynı teklifi ondan da duyunca kabul etmekten başka çaresi kalmaz. Ancak bunu bir şart ile kabul etmiştir. Kadın camide lale motifleri kullanılmasını ve bir zamanlar burasının Lale bahçesi olduğunun unutulmamasını ister. Bu istek İkinci Selim tarafından kabul edilir ve Mimar Sinan'a bu isteğin yerine getirilmesi talimatı verilir.
Mimar Sinan, gönülsüz olarak kadının arzusunu yerine getirir ve Camii'nin tam ortasında yer alan müezzin mahfilinin sol ön ince mermer ayağının iç kısmında, yaklaşık 5 cm boyunda ve ters olarak sütuna işletir. Rivayete göre Sinan'ın işlettiği lale motifi, caminin arsası içinde eskiden bir lale bahçesi olduğunu, , ters yapılması ise sahibinin tersliğini ifade etmektedir.
Eğri Minare Hikâyesi
Sinan hakkında dillerde dolaşan bir diğer rivayet Eğri Minare söylencesidir. Sinan'ın dünya görüşünü ve olaylara bakış açısını dile getirmesi bakımından önemli gördüğümüz bu yaygın hikâye şöyledir:
Hızla ilerleyen Süleymaniye Külliyesi'nin inşaatı bitmek üzeredir. Külliyenin içinde dört minareli cami, en görkemli yapı olarak herkesin ilgisini çekmektedir. Ne var ki minarelerin biri, orada oynayan bir çocuğa göre eğri duruyormuş. Çocuk çalışan ustalara yaklaşarak, minarelerden birinin eğri durduğunu söylemiş. Bunun üzerine ustalar minarenin düzgün olduğunu dillerinin döndüğü kadar anlatmaya çalışmışlarsa da, çocuğu bir türlü inandıramamışlardır. Çocuk da minarenin eğri olduğu üzerinde ısrar edince, ustalar çocuğu döverek azarlamıştır. Dövülen çocuk hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Bu sırada Mimarbaşı Sinan, inşaat yerine ulaşmış ve ağlayan çocuğa ne olduğunu sormuş. Çocuk:
- Şu minarenin eğri olduğunu söyleyince, beni bu amcalar dövdü, demiş. Sinan da, ustalara göz kırparak, hışımla:
- Çocuk haklıdır. Hemen minareyi düzelteceğiz, diyerek kararını vermiş. Bunun üzerine bir işçi, yanında uzun ve kalın iplerle birlikte minareye çıkarılmış. İpin bir ucunu minarenin gövdesine sıkıca bağlayan işçi, diğer ucunu aşağıya sarkıtmış. Bir kaç işçi de ipin aşağıya sarkan ucunu kavradıktan sonra, Sinan çocuğa sormuş:
- Minare hangi yöne doğru eğrilmiştir? Çocuk:
- Şu yöne, deyince Sinan ipi ters yöne doğru çekmelerini emretmiş. Ustalar ipe biraz asıldıktan sonra, Sinan tekrar çocuğa sormuş:
- Nasıl, düzeldi mi? Çocuk:
- Biraz daha çekilmeli, cevabını vermiş. Bu sefer Sinan:
- Haydi aslanlarım, biraz daha gayret, demiş. Ustalar tekrar yalancıktan ipe asılmışlar. Sinan tekrar çocuğa dönerek sormuş:
- Şimdi nasıl, tam düzeldi mi? Çocuk:
- Evet amca, işte şimdi düzeldi, demiş. Sinan da:
- Artık ipi bırakabilirsiniz. Minare tam düzelmiş oldu, dedikten sonra, çocuk için şeker aldırtmış ve onu severek teşekkür etmiş. Çocuk isteği yerine geldi diye, güle oynaya arkadaşlarının yanına koşmuştur. Ancak bütün usta ve işçiler hayretler içinde Mimar Sinan'a bakmaktadırlar. Sinan da bunun farkındadır. Onların merakını gidermek için Sinan, usta ve işçilere şöyle hitap etmiş:
- Hepinizin hayret ve merak içinde olduğunuzu biliyorum. Küçük çocuğu ikna edebilmek için çok basit yollar varken, onu döverek inandırmaya zorlamak, siz koca adamlara yakışır mı? Unutmayınız ki karşınızdaki bir çocuktur. Onu ikna edemezsiniz, halkı da ikna edemezsiniz. Şimdi bu çocuk, mahalle mahalle dolaşarak, burada yapılan minarenin eğri olduğunu avaz avaz bağırıp halka duyurursa, yaptığımız bu caminin adı Eğri Minareli Cami olarak kalır. Fakat siz çocuğu anlayacağı bir üslupla inandırırsanız, hem o, hem biz rahat ederiz. Şimdi anladınız mı neden böyle davrandığımı? Bunun üzerine usta ve işçiler, Mimarbaşı Sinan'a hak vererek, yaptıkları hatayı kabul etmişler.
Acem Şahı'nın Hediyesi
Süleymaniye inşaatının uzaması da çeşitli dedikoduların yayılmasına yol açmıştır. Bunlardan birisi Acem Şahı'nın hediye gönderme hikâyesidir. Sinan'ın başladığı Süleymaniye Külliyesi'nin inşaat sürecinin uzaması, özellikle Külliye'nin merkezindeki Cami'in bir türlü tamamlanamayışı, herkesi tedirgin etmeye başlamıştır. Bu hususta kulaktan kulağa fısıltılar yayılmaya başlamıştır. Güya koskoca Osmanlı devletinin bütçesi iflas ettiği için, Cami'ye harcama yapılamamaktadır. Cihan Padişahı Kanunî'nin hazinesi de boşaldığından dolayı Cami inşaatı durmuştur.
Dedikodular artık İran Şahı'na kadar ulaşmıştır. Bunu altın fırsat bilen Acem Şahı, değerli taşlardan oluşan bir sandık dolusu mücevheratı, Osmanlı Padişahı'nın yaptırdığı Cami'ye yardım olsun diye, elçisi vasıtası ile İstanbul'a göndermiştir. İran elçisi Padişahın huzuruna çıkarak mücevherat dolusu sandığı, Padişahın önüne koyduktan sonra şunları söylemiştir: “İran Şahı Süleymaniye inşaatının tamamlanması için, şu değerli mücevherat sandığını yardım olsun diye size sunmaktadır.”
Bu sözlere sinirlenen Kanunî Sultan Süleyman, Mimar Sinan'ı huzuruna çağırmış ve elçinin önünde şunları söylemiştir:
“Bak Mimarbaşı, İran Şahı bize Süleymaniye inşaatını bitirebilmemiz için, kıymetli taşlar göndermiştir. Al bu kıymetli taşları, hazırladığın harca kat ki işe yarasın.”
Sinan'ın Nargile İçmesi
Süleymaniye Camii inşaatının uzaması ile ilgili bir diğer rivayet de şudur:
Süleymaniye Camii'nin bir türlü tamamlanamayışı üzerine sinirlenen Kanunî Sultan Süleyman, hışımla atı ile birlikte Süleymaniye'nin şantiyesine girer. Bir de ne görsün, Mimar Sinan büyük kubbenin altında ve Cami'in tam ortasında oturmuş nargile içiyor. Sinirlenen Padişah Sinan'a söylenmeye başlamış:
- Benim Cami'im neden bir türlü bitmiyor Mimar başı? Şimdi sebebini anladım. Bizim Mimar başı oturmuş nargile fokurdatarak keyif çatıyormuş demek ki… Sebebi şimdi zahir oldu.
Sinan da:
- Devletli padişahım, benim maksadım nargile içerek, keyif çatmak değildir. Benim muradım Cami içindeki dumanın gidiş yönünü tespit etmektir. Zira cami içinde yanan yüzlerce kandilden çıkan islerin ne tarafa doğru gittiği tespit edilirse, o tarafta bir is odası yapılabilir. O zaman hem Cami islerinden kurtulur, hem de toplanan islerden âlâ mürekkep yapılıp, hattatlara verilebilir, demiş. Bunun üzerine padişahın sinirleri yatışıp, Mimar başına “aferin” diyerek taltif etmiştir.
Büyük usta Sinan'ın hikâyelere konu olan söylenceleri de hikmet, marifet ve derslerle dolu nice mesajlar taşımaktadır.
ESERLERİ:
Adalet Kasrı
Atik Valide Nurbanu Sultan Camii, Darülkurrası, Darüşşifası, Hamamı,İmareti,Kervansarayı,Külliyesi,Tekkesi
Atmeydanı İbrahim Paşa Sarayı
Ayasofya Hürrem Sultan Hamamı
Bali Paşa Camii
Defterdar Mahmut Çelebi Mescidi ve Camii
Eğri Kemer
Evvelbent (Paşadere Kemeri)
Gazi İskender Paşa Cami, Külliyesi, Türbesi
Güzel Ahmet Paşa Türbesi
Güzelce (Gözlüce) Kemeri
Hacı Ahmet Paşa Türbesi
Hadım İbrahim Paşa Camii, Külliyesi, Türbesi
Haseki Hürrem Sultan Camii, Darüşşifası, Medresesi, Sıbyan Mektebi
Haseki Hürrem Sultan Türbesi Süleymaniye
Haseki Külliyesi
Havzı Kebir (Büyük Havuz)
Hüsrev Çelebi Ramazan Efendi Cami
Hüsrev Kethuda Darülkurrası Vefa
Hüsrev Kethuda Hamamı Ortaköy
Hüsrev Paşa Türbesi
Kanuni Köprüsü
Kapıağası Cafer Ağa Medresesi
Kapıağası Haramidere Köprüsü
Kara Ahmet Paşa Camii, Külliyesi, Medresesi, Türbesi
Kılıç Ali Paşa Camii, Hamamı, Külliyesi, Sebili, Türbesi
Mağlova Kemeri
Mehmet Ağa Camii, Külliyesi, Türbesi
Mesih Mehmet Paşa Camii, Türbesi
Mihrimah Sultan Camii Edirnekapi Hamamı Külliyesi Medresesi
Mihrimah Sultan Camii Üsküdar Külliyesi Medresesi Sıbyan Mektepi
Mimarbaşı Sinan Ağa Mescidi
Molla Çelebi Fındıklı Camii
Müderris Köyü (Kovuk) Kemer
Nişancı Mehmet Paşa Camii, Külliyesi, Türbesi
Pertev Paşa Türbesi Eyüp
Piyale Paşa Camii
Rüstem Paşa Türbesi, Camii
Rüstem Paşa Camii Tekirdağ
Rüstem Paşa Kervansarayı
Rüstem Paşa Kervansarayı Edirne
Rüstem Paşa Külliyesi Tekirdağ
Rüstem Paşa Medresesi
Rüstem Paşa Medresesi Tekirdağ
Selimiye Camii, Külliyesi
Semiz Ali Paşa Camii Babaeski, Çarşısı, Medresesi
Sinan Paşa Camii, Külliyesi, Medresesi, Türbesi
Siyavus Paşa Evladı Türbesi
Sokollu Mehmet Paşa Camii Azapkapı
Sokollu Mehmet Paşa Camii Kadırga Külliyesi Medresesi Tekkesi
Sokollu Mehmet Paşa Darülkurrası Eyüp Külliyesi Medresesi Türbesi
Sokollu Mehmet Paşa Kervansarayı Lüleburgaz Camii Hamamı Köprüsü Külliyesi
Sokullu Mehmet Paşa Camii Havsa Külliyesi
Sokullu Mehmet Paşa Hamamı Edirne
Sokullu Mehmet Paşa Köprüsü Alpullu
Sultan I. Selim Medresesi
Sultan II. Selim Darülhadisi, Darülkurrası, Sıbyan Mektebi, Türbesi
Sultan Murat Köşkü
Sultan Süleyman (Süleymaniye) Camii
Süleymaniye Evvel Medresesi
Süleymaniye Hamamı
Süleymaniye Külliyesi
Süleymaniye Salis Medresesi
Süleymaniye Sultan Süleyman Darüşşifası, İmareti, Kervansarayı, Mektepi
Sani Medresesi, Darülkurrası, Darültıbbı, Darülhadisi, Rabi Medresesi
Süleymaniye Türbesi
Şah Huban Hatun Türbesi
Şehzade Mehmet Camii, İmareti,Kervansarayı, Külliyesi, Medresesi, Sıbyan Mektebi
Şehzade Mehmet Tabhanesi, Türbesi
Şehzadeler Türbesi
Şemsi Ahmet Paşa Camii, Külliyesi, Medresesi, Türbesi
Taşlık Mahmut Paşa Camii
Tophane Mahzeni
Topkapı Sarayı Mutfaklar
Uzun Kemer
Zal Mahmut Paşa Camii, Külliyesi Türbesi
Zal Mahmut Paşa Medresesi I
Zal Mahmut Paşa Medresesi II