Kız Kulesi Ve Galata Kulesi Efsaneleri
Posted on 6 November, 2020 by Administrator
Kız Kulesi ve Galata Kulesi Efsaneleri
Kız Kulesi, MÖ 5.yy’da Yunanlar tarafından İstanbul Boğazı’nın Üsküdar Salacak sahiline yakın bir noktaya kurulmuştur. Üsküdar’da, Roma İmparatorluğu’ndan kalma tek mimari eserdir. Tarih boyunca farklı amaçlarla kullanılmış ve hakkında çokça rivayetler üretilmiştir. Şimdi biz de önce tarihine sonra efsanelerine bir göz atalım…
Yapılan araştırmalara dayanarak “sala” kelimesinin köy anlamında kullanıldığını ifade eder. Salacak ise küçük köy – şirin köy anlamındaki “salacık”tan türemiştir. Yani muhtemelen burası geçmiş dönemde küçük bir köy idi. Kız Kulesi’ne de daha ziyade bu köyden ulaşılıyordu, tıpkı bugünkü gibi.
Antik Dönemde Kayalıklar
Bazı tarihçiler, Kız Kulesi’nden ilk defa MÖ 400’lü yıllarda bahsedildiğini belirtirler. Bilindiği kadarıyla deniz ticareti için bir gümrük noktası olarak kurulmuştur. Kuran ise Atinalı bir komutandır. Atina, o dönem önemli ve bölgeye sahip bir Yunan şehir devleti idi. Yüzyıllar boyunca bu küçük kayalığın, kendisine yüklenen bu görevi yerine getirdiği bilinen bir gerçektir. Bununla ilintili bir de efsane vardır.
Yalnız şunu belirtmekte fayda var, Kız Kulesi, hakkında çokça söylenti ve rivayet olan fakat kesin bilgisi en az olan İstanbul eseridir. Bunu şunun için belirtiyorum, burasının bir dalga kıran olarak inşa edildiğini iddia eden tarihçiler de var. Tabii en çok kabul gören bilgi, yukarıda ki ilk anlatıdır.
Roma Devrinde Kız Kulesi
Yüzyıllar sonra yani Byzantion, Konstantinopolis olduktan sonra buraya ilk kule dikilir. Romalı tarihçilere göre bu ilk kuleyi yaptıran kişi, Roma tarihinde önemli bir hanedanlık olan Komnenos hanedanından, İmparator Manuel Komnenos’tur (1143 – 1180). Bazı kaynaklarda kulenin yapım tarihi olarak 1110 denir fakat bu Aleksios Komnenos dönemine denk gelir ki onun dönemini anlatan tarihçiler, Kız Kulesi’nden hiç bahsetmezler.
İmparator Manuel’in bu kuleyi yaptırmasında 2 neden vardı: İstanbul Boğazı’nı denetim altına almak ve ticari gemilerden vergi almak. Bunu desteklemek için de kule ile Avrupa sahili arasına kalın bir zincirin çekildiği, zincirin batmaması için onlarca sal kullanıldığı yazılır. Bir anlatıda ise ilk kulenin, tüm çabalara rağmen zincirin ağırlığını kaldıramadığı ve yıkıldığı söylenir.
Boğazın kontrol altına alınması amacıyla dedim ama burada şunu hatırlatayım; Kız Kulesi, İstanbul’un fethi esnasında önemli bir görev üstlenmemiştir. Yalnızca Venedikli bir komutanın emrinde küçük bir birlikle istihkam edilmiş. Zira son birkaç yüzyıldır bozulan Roma maliyesi, kulenin önem kaybetmesine neden olmuştu. Bu nedenle o meşhur zincir, 1453 yılında Haliç’e çekilmiştir.
Roma devrinde kule, tıpkı Osmanlılarda da olacağı gibi zaman zaman bir sürgün ve tecrit yeri olarak kullanılmıştır. Şehirde yaşayan Romalılar ise kule hakkında pek çok hikaye anlatmış ve efsaneler türetmişler. Hatta kuleye dönem dönem bu hikayelere göre isimler vermişlerdir. Bunlara aşağıda değineceğim.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Kız Kulesi
Osmanlılar Kız Kulesi’ne “imparatorluk” sıfatıyla birlikte sahip oldular. Yani gücünün doruk noktasına yaklaşırken! Dolayısıyla ne şehri fetheden Fatih Sultan Mehmet Han ne de diğer padişahlar burayı savunma amaçlı kullanmadı. Zaten Rumeli ve Anadolu Hisarları varken gerek de yoktu.
Fatih dönemi tarihçileri, burada sultanın emriyle yeni bir kule yapıldığını yazarlar. Ne amaçla kullanıldığını kesin olarak öğrenemedim. Muhtemelen yine gümrük kulesi olarak vazife yapmış olmalı. Bu kule, zaman zaman diğer yazılarımda da hatırlattığım ve İstanbulluların “Küçük Kıyamet” dedikleri 1509 depreminde zarar görmüş. Yine birçok eseri onaran dönemin meşhur mimarı Hayrettin tarafından onarılmış. Bundan yaklaşık 200 yıl sonra ise fener olarak kullanılmaya başlandı. Bu seferde kullanılan kandil yağı nedeniyle tutuştu ve yandı. Yerine yapılan yeni kule ise kagir olarak inşa edildi.
Kız Kulesi, çeşitli dini ve diplomatik törenlerde top atışı için de kullanıldı. Kimi Sultanlar ise burayı bir seyir mekanı ya da dinlenme alanı olarak kullandılar. Bir hikayeye göre Sultan Abdülhamit, burada rüzgar ve dalga sesleriyle neredeyse sabahlamıştır. I.Mahmut ise Kız Kulesi’nde, rüşvet aldığı iddia edilen bir Darüssade ağasını idam ettirmiştir.
Kız Kulesi’nin bana göre en ilginç görevi, 19.yy’da İstanbul’da yayılan bir veba salgını esnasında hastaların tecridi için kullanılması olmuş.
Cumhuriyet ve Kız Kulesi
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından hemen önce kule tekrar deniz feneri olarak kullanılmaya başlandı. 1940’larda zemini sağlamlaştırıldı. 1980’lerin başında askeri amaçlı radar istasyonu olarak görev yaptı. Şu anda ise özel bir şirket tarafından seyir mekanı ve restoran olarak işletilmektedir. Kulenin bulunduğu adaya gidişler ücrete tabiidir: Tam 20 TL öğrenci 10 TL’dir. Ziyaret saatleri ise Salacak sahilinden her gün sabah 9 ile akşam 18:45 arasıdır.
Kız Kulesi Efsaneleri
Yukarıda belirttiğim gibi Kuz Kulesi, belki de hakkında en çok efsane türetilen İstanbul eserlerinden biridir. Yunanlar, Romalılar ve Osmanlılar ayrı ayrı efsaneler anlatmışlar, bu hikayelere göre de kuleye isimler vermişler.
Mesela Yunanlar buraya Damalis Kulesi derlermiş. Nedeni ise en başta yazdığım gibi buralar o dönem Atinalılarınmış. Atina Kralı Hares’in çok güzel bir eşi varmış. Salacak sahilini çok sevdiğinden öldüğünde onu buraya gömdürmüş. Yunanlarda bu nedenle sahile Damalis sahili, kuleye de Damalis kulesi demişler. Hatta eğer doğruysa bir de heykeli varmış Kraliçe Damalis’in kayalıklarda.
Kız Kulesi’nin kendisine ithaf edilen bir başka aşk efsanesi daha vardır.
Hero ve Leandros Efsanesi
Hero, Yunan mitolojisinde aşk ve güzellik tanrıçası olarak tanımlanan Afrodit’in rahibelerinden biridir ve Kız Kulesi’nde görev yapmaktadır. Rahibe olması nedeniyle aşka yasaklıdır ve erkeklerle ilişkisi yoktur.
Bir gün yıllardır kaldığı kuleden bir tören için karşıya geçer. Orada Leandros adında başka bir rahip ile karşılaşır ve ona ilk görüşte aşık olur. Rahip Leandros da aynı duygulara kapılır. Görüşebilmelerinin tek yolu, Leandros’un boğazın soğuk ve akıntılı sularını geceleri yüzerek aşmasıdır. Bir süre bu şekilde aşk yaşayan çiftin hikayesi, rüzgarlı bir gece Hero’nun sevgilisine yol göstermesi için yaktığı fenerin sönmesiyle son bulur. Karanlıkta yolunu kaybeden Leandros boğularak ölür. Efsaneye göre bu duruma gözleriyle şahit olan Rahibe Hero, yaşadığı acıya dayanamaz ve o da kendini boğazın sularına bırakarak hayatına bir son verir.
Bu efsaneye dayanarak Romalılar burayı, Leandros Kulesi olarak adlandırmışlar.
Sepetteki Zehirli Yılan Efsanesi
Bir diğer Kız Kulesi efsanesi, sepetle birlikte kuleye gelen zehirli yılanı anlatır. Yalnız bu efsanenin hem Yunan – Roma hem Türk türevleri vardır. Kronolojik olarak anlatalım.
Kralın Eşi
Eski çağlarda Romalı bir imparatora, falcılar tarafından eşinin öleceği söylenir. O da kraliçesini korumak için Kız Kulesi’ne yerleştirir. Kendisinden ve özel hizmetlilerden başka kimsenin yanına girmesine izin vermez. Yine de kaderin önüne geçemez ve kraliçeye gönderilen yiyecek sepetinin içinden çıkan yılan onu orada sokarak öldürür.
Hanım Sultan
Bu hikayeye göre ise Selçuklu Sultanlarından biri, rüyasında çok sevdiği kızının bir yılan tarafından ısırılarak öleceğini görür. Vesveseye kapılan sultan, kızını kuleye yerleştirir. Kendisi dahil kimsenin kuleye girip çıkmasına izin vermez. Hatta su ve süt dahi özel borularla akıtılır adacığa. Derken yıllar sonra hanım sultan hastalanır. O güne dek bilinen en iyi hekim tarafından zar zor iyileştirilir genç kız. Bunun üzerine pek çok farklı yerden hanım sultana hediyeler yollanır, bunların arasında da bir sepet üzüm vardır. Üzüm sepetinin içine gizlenmiş olan yılan, o gece hanım sultanı zehirleyerek ölümüne neden olur.
Battal Gazi Efsanesi
Bir başka Türk Kız Kulesi efsanesi de Seyyid Battal Gazi hakkındadır. Battal Gazi, dönemin İslam Halifesi Harun Reşid’in ordusuyla İstanbul kuşatmasına katılır. Kuşatmadan sonuç alamayan İslam ordusu geri çekilirken Battal Gazi, Üsküdar’da kalmaya devam eder. Çünkü tekfurun kızına aşıktır. Ancak Üsküdar tekfuru, imparatorun izniyle kızını kuleye hapsederek onu Battal’dan koparmaya çalışır. Bunun üstüne Seyyid Battal, bir gece Kız Kulesi’ni basarak hem tekfurun kızını hem de kuledeki hazineleri alarak kaçar. Meşhur, “atı alan Üsküdar’ı geçti” deyiminin de bu efsaneye dayandığı söylenir.
Galata Kulesi Efsanesi ve Aşk Hikayesi
İstanbul denince akla ilk gelen simgelerden biri Galata Kulesi. Acaba kulenin yapım aşamasında yüzyıllarca sürecek hikayelere, büyük ayrılıklara, ölümsüz kavuşmalara ev sahipliği yapacağı düşünülmüş müdür dersiniz?
Hakkında anlatılan sayısız hikaye kulaktan kulağa yayılarak bugünlere kadar gelen bu ünlü kulenin en bilinen efsanelerini sizinle paylaşmak istedim. Belki hepimiz kendimizden bir şeyler buluruz bu hikayelerde. Bu çağda en büyük ihtiyacımız inanabileceğimiz efsaneler belki de. …
Galata Kulesi’ne İlk kez kiminle Çıkarsanız O Kişiyle Evleniyor muşsunuz.
İlk efsanemiz Romalılar dönemine dayanıyor. Roma geleneklerine göre birbirini gerçekten seven çiftlerin Galata Kulesi’ne ilk kez birlikte çıktıklarında, onların mutlaka evlenecekleri inanılırmış.
İşte bu dönemde yaşayan birbirine sevdalı iki genç varmış. İkisi de aşklarından yanıp tutuşuyorlar ve gözleri birbirlerinden başkasını görmüyormuş. Ama gençler ailelerini bir türlü ikna edememişler evlenmeye. Tek çareleri kalmış Galata Kulesi’ne birlikte çıkmak. O zamana kadar kavuşamaz denilen ne aşıkları kavuşturmuş kule, ikna edilemez denilen ne aileler çocuklarının evliliğine razı olmuş. Olsa olsa Galata Kulesi’ne çıkmak bizi kurtarır demişler.
Ama genç adamın içini kemiren ve sevdiğinin bilmediği bir durumu varmış. Delikanlı daha önce bu kuleye çıkmış, hem de başka bir kız ile birlikte. O zamanda delikanlı daha toy, sevmediği bir kızı kandırmak için Galata Kulesi’ne çıkarmış, kandırmışta ama sonra sevdiği ile karşılaşınca diğer kızlara kapatmış yüreğini ama büyük bir vicdan rahatsızlığı da var içinde. Gecelerce düşünmüş ama açamamış içini genç kıza. Sonunda genç kızın ısrarlarına dayanamamış ve bir gece gizlice Galata Kulesine çıkmışlar. Büyülü bir gecede İstanbul’un muazzam manzarası tüm ihtişamıyla önlerine serildiğinde tüm kalbiyle kavuşmayı dileyen genç kız artık umutsuzlukların çözüleceğine inanmış ama genç adamın gözleri hep gölgeli, hüzünlüymüş.
İşte tam o anda gökyüzü delinmiş, karanlık hava şimşeklerle birlikte aydınlanmış, o güne kadar görülmemiş bir yağmur başlamış. Aşıklar şaşırmışlar, ne yapacaklarını bilememişler, koşarak kaçmışlar kuleden. Genç adam gerçekleri kıza anlatmak zorunda hissetmiş ve yolları bir daha birleşmemek üzere ayrılmış. O günden sonra kuleye çıkan aşıklardan biri daha önce Galata Kulesi’ne başkasıyla çıktıysa bu tılsımın bozulacağına inanılmaya başlanmış.
Galata Kulesi ve Kız Kulesi Arasındaki Yüzyıllık Aşk
Bir başka efsaneye göre Galata Kulesi ve Kız Kulesi birbirlerine aşık ama karşısındakinin sevgisinden emin olamayan iki kuleymiş. Ve aralarında yer alan boğaz nedeniyle asla kavuşamayacaklarını bilirlermiş. Ama bunu bilmek ne sevdalarını bitirirmiş, ne de özlemlerini azaltırmış. Hezarfen Ahmet Çelebi’nin bir gün Galata Kulesi’ne çıkıp Avrupa yakasından Anadolu yakasına uçmak istediğini Galata Kulesi’ne anlatmasıyla Galata Kulesi’nin içi umutla dolmuş. Ve aşkla yazdığı tüm mektupları Kız Kulesi’ne iletmek üzere Hezarfen Ahmet Çelebi’ye teslim etmiş.
Ahmet Çelebi’de mektupları heybesine attığı gibi kendini Galata Kulesi’nin surlarından uçsuz bucaksız gibi görünen gökyüzüne doğru uçmaya başlamış. Uçuşu sırasında Kız Kulesi’nin üzerine gelince mektupları kulenin üzerine bırakmış. Aşkının karşılıksız kalmadığını gören Kız Kulesi mektuplardan sonra daha da güzelleşmeye başlamış. Galata Kulesi de bu güzellik karşısında sevgisinin tek taraflı olmadığını anlamış. Birbirlerine duydukları aşkları sayesinde yüzyıllar boyunca her şeye direnerek bugüne kadar gelmişler.