Türkiye'de Evlilik Gelenekleri
Posted on 5 November, 2020 by Administrator
Türkiye’de Evlilik Gelenekleri
Evlilik
Türkiye’de evlilik gelenekleri, en eski zamanlardan beri var olan, insan yaşamı ve toplum üzerinde büyük öneme sahip bir oluşumdur. Terim olarak evlilik, her türlü yaşam koşulunda bir erkeğin, bir kadının karı-koca olarak, kesintisiz bir birleşimidir. Toplumun temel taşı olan ve evrensel önem taşıyan ailenin temelidir. Evlilik yasası, farklı kültürler tarafından şekillendirilen ve belirli bir toplumu tanımlayan gelenek ve görenekleri gerektiren, dünyayı değiştiren belli kurallara ve kalıplara sahiptir.
Farklı Evlilik Türleri
Geçmişte, akrabalar arasındaki evlilik yaygındı. Günümüzde ise kentleşmenin etkisinden dolayı bu tür evliliklerin oranı azalmıştır.
Başka bir evlilik ise erkek kardeş öldüğünde olan türdür. Bu durumda ölen erkeğin kardeşi-tek ya da dul olabilir- dul kalan kadın ile evlenir(Levirat). Bu, ailede ve çocukların refahında, vefat etmiş kişilerin mirasını korumak için yapılır.
Bir diğeri ise “taygeldi” evliliktir. Bu evlilikte evlenmiş bir dul ve bir önceki evliliklerinden olan çocuklar ile dul olan erkeğin evine yerleşilir. Ve buna Taygeldi evlilik denir.
Geçmişte sıklıkla uygulanan bir başka evlilik türü ise “beşik kertme”dir. Çocuklar henüz beşiklerindeyken, aileleri birbirlerine söz verir ve çocukları nişanlarlardı. İlerde kız ya da oğlan kişisinden birinin reddetmesi durumunda ise, aileler bunu onur meselesi sayar ve kanlı aile davaları haline alırdı. Günümüzde ise bu gelenek neredeyse yoktur.
Türkiye’de bir başka evlilik düzenlemesi veya gelenek, “iç güveysi” evliliğidir. Bu evlilikte damat eşinin yaşadığı eve yerleşir ve eşinin ailesiyle yaşar.
“Berdel” veya “değiş-tokuş, değişik” adı verilen başka bir evlilikte, başlık parası vermemek için iki aile kızları değiş-tokuş edilerek, oğulları ile evlendirilmesidir.
Türk geleneklerine göre “süt” kardeşler arasında evlilik mümkün değildir. Bir kadın tarafından emzirilen çocuklar (bir annenin hastalık veya diğer nedenlerden dolayı çocuğunu emziremediği durumlarda) sütünü içtikleri kadının çocukları ile “sütkardeşi” olurlar ve bu “süt” kardeşler evlenmezler.
Evlilik Yaşı
Türkiye’de genel evlilik yaşı, erkekler için yaklaşık 22, kadınlar için 20’dir. 5-6 yıl arasında değişiklik gösterebilir. Bugün, gençler üniversiteye gidiyor ve bu da evlilik yaşlarını çoğunlukla mezun olana kadar uzatıyor. Daha büyük kardeşlerin, özellikle aynı cinsiyetten oldukları takdirde, daha küçük kardeşlerden önce evlenmeleri beklenir. Evlilik yaşı, geleneklerin gözlemlendiği bölgelerde bugün bölgelere göre değişme gösterse de, daha genç yaşta evlen baskısı devam etmektedir.
Genel evlilik geleneklerinde, evliliğe doğru ilk adım damat ve ailesinden beklenir ve talip olunan kızın ailesi pasif kalır.
Söz Kesimi
Söz Kesimi kızın gönlü var mı? diye sormak ile başlar. İki aile, dünürcüler( müstakbel gelin hakkında araştırma yapan kadınlar) aracılığıyla, evde bulunan tüm misafirlerin önünde söz keserler. Müstakbel damadın ailesi tarafından satın alınan bir yüzük ve işlemeli bir fular geline takılarak, nişan töreni tamamlanır. Bazı bölgelerde “Söz kesimi” küçük katılım töreni olarak da adlandırılır.
Nişan
Söz kesiminden sonraki ilk adım nişan törenidir. Nişan töreni gelinin evinde yapılır ve bazı bölgelerde tören masrafları damadın ailesi tarafından karşılanırken, çoğu kez de gelinin ailesi tarafından karşılanır.
Nişan törenin tarihi belirlendikten sonra “komşulara davet” denilen bir davet yapılır ve dağıtılır. Damadın evinde toplanan konuklar, nişan günü hep beraber gelinin evine gider.
Topluluğun geleneksel kesimlerinde, kadınlar ve erkekler gelinin evinde ayrı ayrı otururlar ve öğle yemeğinden sonra, kaynana ve damadın akrabalarıyla birlikte, geline takılar takılır ve özel nişan elbisesi giydirilir.
Bazı bölgelerde ise, damat gelinin evine gelmez. Damadın geldiği nişan töreninde ise, gelin ve damada standart kelimelerin ve dileklerin eşliğinde aileye yakın yaşlı bir adam tarafından, adayların sağ ellerinin yüzük parmaklarına yüzük takılır.
Günümüzde ise birçok nişan töreninde, artık düğün salonlarının kiralandığı ve kadınlarla erkeklerin bir arada oturduğu, çoğunlukla canlı müziğin çalındığı ve herkesin eğlendiği bir ortam oluyor. Böylelikle damadın ailesi ve arkadaşları tarafından düzenlenen bu törenler daha özenli ve modern görünüyor.
Düğün
Başlangıçta düğün törenleriyle ilgili aşağıdaki bilgilerin, Türkiye’deki eski, kırsal ve muhafazakâr geleneklerle ilgili olduğunu not edelim. Bugün şehirlerde ve daha modern çevrelerde yapılan düğünler, daha çok aileleri ve çiftleri tanıtan bir düğün ziyafeti ile batı tarzı düğünlere benziyor. Ayrıca, tüm evlilikler yasal olarak bir belediye memuru tarafından düzenlenen ve kaydedilen bir medeni tören ile yapılıyor. Pek çok durumda, dini tören sivil törenden birkaç gün önce gelir.
Geleneksel ortamda düğün törenleri genellikle salı günü başlar ve perşembe günü biter ya da cuma günü başlar ve pazar günü biter. Düğün masrafları, damadın ailesi tarafından karşılanır. Bölgesel farklılıklar bir yana, geleneksel düğünler genellikle şu sırada olur:
Düğün bayrağının dikimi, düğün gününden önceki gün kına gecesi olarak adlandırılan ve ailelerdeki tüm kadınların katıldığı bir eğlencenin düzenlenmesi ve gelinin ellerine kına sürülmesidir. Bu kına işlemi yani renklendirme işleminden sonra, damat gelinin peçesini kaldırır ve tören sona erer.
Düğün öncesi, nişan töreni sırasında yapıldığı gibi, resmi davetiyeler dağıtılır ve ailelerin akrabaları, arkadaşları ve komşuları düğüne davet edilir. Gelinin ailesi, çeyiz için hazırlıkları tamamlamaya çalışırken, damadın ailesi de gelinin kendisine düğün öncesi, sırası ve sonrasında sunulabilmesi için, hediyeleri tamamlamaya çalışır. Öğle namazından gelenler ve damadın evindeki erkek arkadaşları tarafından düğün bayrağı dikilir. Bazı bölgelerde bayrağın üzerine elma, soğan, ayna vb. şeyler yerleştirilir. Böylece düğünün devam ettiği gösterilir.
Kına Gecesi
Geleneksel bir çeşidi ve belki de bekarlığa veda partisinin öncüsü olan kına gecesi, çiftin ailesine yakın olan her yaştan kadın ile gelinin ailesinin evinde yapılır. Bu törende gelinin elleri kına ile süslenir. Damadın bayan akrabaları da bu etkinliğe katılır ve gelinin evinde ağırlanır.
Gelin Alma
Ertesi gün “Gelin Alma” (gelini getirmek için), “kız alma” (kızı getirmek için), “gelin götürme” (gelini taşımak için), vb. isimlerin olduğu bu tören alayına herkes damadın evinden gelinin evine davet edilir.
Konuklar uzaksa araba ile yakın ise yaya olarak, gelinin alınacağı bölgeye giderler. Gelin evinden ayrılmadan önce, çoğunlukla kırmızı kurdele olan “Kızlık Kuşağı” (Bekâret kuşağı), gelinin beline erkek kardeşi veya yakın bir akrabası tarafından bağlanır ve gelin evde kalanlara veda eder.
Gelin evden alınırken bazen kapı, gelinin bir erkek akrabası tarafından kapalı tutulur veya küçük bir erkek kardeş, gelinin ayrılmasına izin vermeyecek şekilde, gelinin çeyizini taşıyan sandığa oturur. İşleri hafifletmek için damadın ailesi bahşiş vererek, bu son engeli de ortadan kaldırır ve gelini alırlar.
Gerdek
Düğün odasındaki yaşlı bir kadın, çiftin ellerini üst üste koyarak birleştirir. Damat duasını gerçekleştirir ve ardından gelinin yüzünü görebilmek için, ona bir hediye verir. Hediyeden sonra gelinin yüzündeki örtüyü açar. Gelinin ailesi tarafından sunulan yemeği yerler ve kapıları kapanır.
Türk Köylerinde Evlenme Gelenekleri
Türk köylerinde evlenme gelenekleri, geçmişten günümüze modernize hale gelmiş olmasına rağmen, hala Anadolu’nun bazı bölgelerinde geleneksel uygulamalar gözlemlenmektedir. Hem önemli bir olay hem de ilişkileri kurması bakımından, evlilik köy toplumunun merkezinde yer almaktadır. Hane doğrudan evlilik üzerine kuruludur ve içyapısı, üyelerinin evlilikleriyle şekillenir. Hane halkı arasındaki akrabalık ilişkileri dışındaki hemen hemen tüm üyeleri evlilikler ile sağlanır. Bir çift birleştiği andan itibaren, uzun vadeli planlarını hep çocuklarının evliliklerine göre yönlendirirler. Evliliğin bu merkezi konumu, toplum içinde gördüğü büyük önemle ve yapılan gösterişli düğün törenleriyle eşleşir. Düğünler köy hayatında en göze çarpan günlerdir ve organize eğlenceler için neredeyse tek fırsattır. Sosyal ve dini öneme sahip olmaları maliyetleriyle tutarlıdır. Bir düğün neredeyse bir hanenin toplam yıllık gelirine mal olabilir.
Köylerde erkekler normalde on altı ile yirmi iki yaş arasında evlenir, ancak her zaman istisnalar vardır. Kızlar ise normalde yaklaşık on dört ila on sekiz yaşlarında evlenirler. Yetimler ve çok fakirler bazen daha genç evlenirler. Bir erkek seçimini yaptıktan sonra, kızın evine resmi bir ziyaret yapmak için, bir veya iki yakın akrabası ve müzakereci olarak kendisine daha az yakın olan saygın bir üst düzey erkekle birlikte, kız evine gider ya da gönderir. Bu ziyarette gelin için istenen “başlık parası” da konuşulur. Böylelikle kız isteme merasimi gerçekleştirilmiş olur.
Bir sonraki adım olan nişan bir ay içinde yapılır. Damadın annesi, akrabaları ve akraba olmayan komşuları da dâhil olmak üzere, dört ya da daha fazla kadın grubu, iki ya da üç erkeğin eşliğinde kızın evine resmi bir ziyarette bulunur. Ertesi sabah yanlarında getirdikleri malzemelerle yapılan büyük bir tören yemeği verilir. İki kadın grubu, akşamları şarkılar söyleyerek eğlenirler. Bu eğlenceler kesinlikle erkeksiz olur. Eğlence esnasında gelin için getirilen altın süslemeler de dâhil olmak üzere, diğer hediyelerle birlikte, gelin dans ettiği sırada üzerine para atılır.
Takip eden nişanlanma dönemi içinde çiftlerin birbirini görmesi yasaktır ve kızının bu kuralı ihlal ettiğini öğrenen babanın şiddet uygulayacağı söylenir. Bununla birlikte çiftler gelinin evindeki kadınların göz yummasıyla bir şekilde buluşurlar. Aslında bütün babalar gelenekleri bilir ve utanç verici durumlar ortaya çıkmamasına özen gösterirler. Nişanlılık süresi bir veya iki haftadan birkaç yıla kadar sürebilir. Eğer erkek uzakta çalışıyorsa veya askerlik yapıyorsa ya da hane halkı herhangi bir kaza yaşarsa, çok daha uzun sürebilir.
Kız evi, çeyizi sağlamaktan sorumludur. Hazırlıklar bir kızın doğumunda başlar ve büyüdükçe devam eder. Damadın evindeki erkeklerin de yapacakları bazı alışverişler vardır. Gelinlik için gereken kumaş, gelinliğin ömür boyu saklanacağı özel bir ahşap sandık ve kız evindeki akrabalar için hediyeler satın alınmalıdır. Düğünden önce kız evine yapılan son ziyarette, yine özel bir yemek yenir, tarihlerin kesin detayları, konuk sayıları ve benzeri şeyler belirlenir.
Düğünler, evliliğin gerçekleşeceği günden dört gün veya daha uzun bir süre önce başlar. Damadın evinin üzerine bir bayrak asılır ve büyük bir konuk odasında ziyaretçiler misafir edilir. Davulcu ve zurnacının gelmesiyle eğlenceler başlar. Gün boyunca, erkekler güreşir, dans eder veya dans eden kızlar gibi giyinmiş profesyonel erkek eğlendiricileri izlerler. Akşamları eğlenceler konuk odasında devam eder. Şarkılar, hikâyeler, şakalar, sessiz sinema ve kahve fincanlarıyla oynanan bir yüzük bulma oyunu, gece geç saatlere kadar devam eder. Kadınlar ise gün boyunca bu eğlenceleri uzaktan izlerler. Ancak akşamları, çok geniş bir oturma odasında ya da misafir odasında sıkı bir şekilde gizlice dans ederler.
Kız tarafında ise halka açık daha az eğlence yapılır. Kadınların yakın çevresi ve komşuları, düğünden önce birkaç gece dans etmek için buluşur. Düğünden bir gün önce (Kına gecesi) gelinin sağ eli törenle kına ile boyanır.
Erkek tarafı gelini almak için geldiğinde, erkekler ve kadınlar ayrı ayrı ağırlanır. Kahve ve sigara ikram edilir. Bu arada, kadın misafirler gelinin yakın arkadaşları tarafından ağırlanır. Erkek tarafından gelen yengeler ve kız tarafından bir yenge, gelini kocası için giydirdikleri bir gizli odaya götürür. Bu andan itibaren kocasıyla yalnız kalana kadar, konuşmasına izin verilmez, ancak sürekli ağlamaya devam eder. Sonunda, kadınlara ve erkeklere ayrı ayrı geniş bir yemek servis edilir ve damat tarafı gelini de alarak, geldikleri gibi zurna ve davul eşliğinde kız evini terk etmeye hazırlanır. Ağlayarak baba evinden ayrılan gelin mümkünse, beyaz bir ataya da eşek/at arabasına bindirilir ve kendini bir başına hissettiği yeni çevresi ile yola çıkar.
Türkiye’nin her yerinde yeni evin eşiğinde uygulanan çok sayıda dini usullere rastlanır. Bazı yörelerde gelin, yeni evine kayınvalidenin bacaklarının altından girer. Damat tarafından gelinin başından fındık ve madeni paralar döküldüğü da görülmüştür. Gelin yeni evine geldikten sonra, damadın kendisine gelmesi için, akşama kadar yalnız bir şekilde beklemeli ve sessiz kalmalıdır. Gelini getiren topluluğun geri dönmesi üzerine davulcu ve zurnacı ayrılır ve genel olarak şenlikler sona erer.
Erkeklerin bir kısmı, damadın evine misafir olarak yemeğe katılır. Damat, özel olarak seçilmiş iki ya da üç arkadaşı tarafından sessizlik içinde tıraş edildikten sonra, temiz kıyafetler giyinerek bu son kutsal yemeğe katılır. Damat, geliniyle yalnız kalana kadar konuşmamalıdır. Yemeğin sonunda bütün ahali camide kılınan akşam namazında damada eşlik eder. Daha sonra bir akraba onu elinden tutup, evine dini ilahiler eşliğinde götürür ve geline teslim eder.
Normalde başlık parası kız tarafına ya ödenmiştir ya da bu son törenler esnasında ödenir. Ayrıca, iki baba veya çiftin diğer temsilcileri bir imamla anlaşır ve imam nikâhı, evliliği onaylayan dini tören ile gerçekleştirir. Bu her zaman gizlice yapılır, çünkü inanışa göre düşmanlar kolayca bu esnada büyü yaparak, damadın iktidarsız olmasını sağlayabilir. Teoride, imam nikâhı ya da dini nikâh tek başına evliliği köylülerin gözünde geçerli kılar. Dini nikâh dışında kalan diğer eğlencelerin ya da şenliklerin hiçbiri vazgeçilmez değildir.
Yine geleneklere göre bekâret oldukça değerlidir ve gelinin ilk gecede (gerdek) kanaması beklenir. Yörelere göre değişken olan bu âdete göre kanın bulunmaması, iffetsizlik kanıtı olarak kabul ediliyor. İffetsiz bir kız evine utanç içinde gönderilmelidir, ancak hiç kimse böyle bir durumda gerçekte ne olduğu konusunda pek emin olamıyor veya yaşanmış örnekleri söylemekten kaçınıyor.
Yeni geline, yeni evinde bir süre özel biri olarak muamele edilir. Eskiyene kadar yeni elbiselerini giyer. Bir veya iki hafta boyunca evden çıkmasına izin verilmez ve yavaş yavaş hane içindeki yeni görevlerine alışır. Uzaklığa göre, birkaç haftadan altı aya, hatta bir yıl bile değişen bir süre içinde, baba evine dönmesine izin verilmez. Birkaç hafta sonra, kocasının ailesi, haneler arasında resmi bir ziyaretle hane halkı arasındaki yolu açar ve ardından kendi halkı onu ziyaret edebilir. Gelinin ilk yıl için yeni hanede yabancı kaldığı söylenir.
Türkiye’de Kına Gecesi Geleneği Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Türkiye’de kına gecesi geleneği, evlilik törenleri öncesinde toplumun çoğu kesiminde oldukça yaygındır. Eski zamanlarda düğün törenleri birkaç gün süren aşamalardan oluşuyordu. Pazartesi günü “gelin çeyizinin” damadın evine gönderilmesiyle başlanırdı. Çeyizin damat evine götürülmesi, düğün töreninin önemli bir parçasıydı. Çeyiz, süslenmiş, tahtadan veya demirden yapılmış büyük bir sandık içinde taşınırdı. Hamamda organize edilen gelin banyosu ertesi gün (Salı), Çarşamba akşamı ise gelinin yaşadığı evin harem bölümünde kına partisi yapılırdı. Aynı anda erkekler, aynı evin erkek kısmında (selamlık) ya da damadın evinde eğlenebilirlerdi.
Kına gecesi, gelinin, genç kızların ve gelecekteki eşini arayan kadınların bindallı denilen görkemli, ağır işlemeli elbiseler giydiği bir fırsattı. Gelinin yüzü payetli bir kırmızı örtü ile gizlenirdi. Kına gecesi için gereken kına, yanan iki mum içeren gümüş tepsi üzerinde damadın akrabaları tarafından gelinin evine getirilirdi.
Tüm konuklar toplandıktan sonra, gelinin gelecekteki kayınvalidesi, yanında hediye olarak getirdiği ipek kumaştan bir halıyı yere sererdi. Yanan mumları taşıyan gelin ve arkadaşları konuklara yaklaşırken, konuklar tarafından gelinin başına bereket sembolü olarak, madeni paralar dağıtılırdı. Gelin, gelecekteki kayınvalidesine (bu an, genellikle ilk kez buluştukları an olurdu) doğru ipek kumaş halı boyunca yürür, kadının elini tutup onu saygıyla öperdi.
Ardından konuklara meyve ve fındık tepsileri, hamur işleri ve badem ezmesi sunulurdu. Sadece kına geceleri için bestelenmiş şarkılar gelin adayını ağlatmak için, söylenirdi. (Gelinin ağlamasının iyi şans getirdiğine inanılıyordu)
Sonra gelin bir mindere oturur ve kayınvalidesi avucunun içine altın bir madeni para koyardı. Bu altın sikkenin iyi şans ve bolluğun sembolü olduğuna inanılıyordu. Ardından, artık mutlu bir evliliği olacağı kabul edilen bir kadın olan gelinin avuç içi, parmak uçları ve ayak parmaklarına kına sürülürdü. Gelinin evlenmemiş kız arkadaşları da, bunun yakında evlenmelerini sağlayacakları inancı ile ellerine kına sürerlerdi.