Osmanlı'nın Sarayları
OSMANLI’NIN SARAYLARI
TOPKAPI SARAYI
Topkapı Sarayı, İstanbul tarihinin görkemli tanığı… Bir dönem cihana hükmetmiş Osmanlı padişahlarına ev sahipliği yapan Topkapı Sarayı, günümüzde o dönemin ihtişamlı hatıralarını yaşatan bir müze konumunda. Dünya tarihinde yeni bir dönem açan, İstanbul’un fethinin ardından Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Topkapı Sarayı, 1478 yılından beri Haliç ve Boğaz’a hakim bir konumda, gururla yükseliyor.
Hükümdarlığın Merkezine Hoş Geldiniz
Osmanlı İmparatorluğunun idare merkezi Topkapı Sarayı, tarihi boyunca dört binden fazla önemli kişinin ağırlandığı yer olmuştur. Dünyanın dört bir köşesinden tarihin en önemli kişileri, Osmanlı padişahlarının huzuruna çıkmak için, İstanbul’u ziyaret ettiklerinde Topkapı Sarayı’nda karşılanmıştır. Hazine Odası, Harem ve Saltanat Kapısı gibi bölümlerden oluşan avlulu bir yapıya sahip Topkapı Sarayı, inşa edildiği ilk zamanlardan beri Osmanlı’nın kalbi konumunda olmuş ve imparatorluk ışığı, buradan tüm cihana yayılmış.
Topkapı Sarayı; Marmara denizi, İstanbul Boğazı ve ve Haliç arasındaki tarihi İstanbul yarımadasının ucunda bulunan Doğu Roma Akropolü üzerindeki 700.000 metrekarelik bir alana kurulmuştur. Cumhuriyetin kuruluşunun ardından müzeye dönüştürülen yapı, günümüzde 300.000 metrekarelik bir alana yayılmış durumda.
Topkapı Sarayı’nın tarihi, 1460; müzenin tarihi ise 3 Nisan 1924 yılında başlıyor. Fatih Sultan Mehmet komutasındaki Osmanlı ordusunun İstanbul’u 1453 yılında fethetmesinin ardından, 1460 yılında yapımına başlanan Topkapı Sarayı, 1478 yılında tamamlanmış ve Fatih Sultan Mehmet’le beraber otuz birinci padişah Sultan Abdülmecit’e kadar geçen, yaklaşık 400 yıl boyunca Osmanlı’nın idare, hazine, eğitim ve sanat merkezi olmuştur. 19. yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı padişahlarına ev sahipliği yapmış Topkapı Sarayı, daha sonra yerini Dolmabahçe Sarayı’na bırakmış.
Günümüzde yaklaşık 300.000 arşiv belgesi, o döneme ait silah ve araç-gereçten oluşan harikulade koleksiyonları ve Kaşıkçı Elması gibi paha biçilemez hazinelerin yanı sıra kutsal emanetleriyle Topkapı Sarayı Müzesi, dünyanın en büyük saray müzelerinden biri konumunda.
Topkapı Sarayı’nın tek mimari yoktur. Fatih Sultan Mehmet tarafından tasarlanan bu yapı, dönemin en ünlü mimarları olan Alaüddin’in baş mimarlığında inşa edilmiş ve zaman içerisinde Davud Ağa, Mimar Sinan, Sarkis Balyan, Acem Ali gibi isimlerin çalışmalarıyla geliştirilmiştir.
Topkapı Sarayı; üçü limanda, dördü karada olmak üzere yedi kapılı sur içerisinde kasır, köşk, cami, divan, devlet dairesi, mutfak, koğuş, harem ve bahçe gibi yapılardan oluşur. Topkapı Sarayı’nın mimarisi büyüleyicidir; Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı mimarisinin tüm özelliklerini bu yapıda toplamış!
Topkapı Sarayı’nın bölümleri, birçok yapıyı barındıran dört avlu ve bir haremden oluşuyor. Kara tarafından Sur-ı Sultani, deniz tarafından ise Bizans surlarıyla şehirden ayrılan saray, anıtsal girişi Saltanat Kapısı (Bab-ı Hümayun) çevresinde şekilleniyor. Saray, iki ana bölüme ayrılmış. Bunlardan ilki, hizmet bölümü Birun; diğeri ise iç örgütlenme yapılarını kapsayan Enderundur. Tüm bölümler içerisinde Osmanlı mimarisinin, sanatının ve zanaatının en nadide örneklerini görmek mümkün. Yapıların ince işçiliği, özellikle Topkapı Sarayı çinilerinde kendini belli ediyor.
Topkapı Sarayı’nın günümüzdeki en gözde bölümlerinden Harem Odası, padişahın ailesinin ve cariyelerin yaşadığı yerdi. Halk arasında Hürrem Sultan Odası olarak da bilinen bu yapı, Topkapı Sarayı’nın en estetik bölümlerinden biridir. Herkesin girilmesine izin verilmeyen kutsal yer anlamına gelen harem, Osmanlı’nın Arap kültüründen aldığı bir gelenektir. Harem Odası, aynı zamanda eğitimli cariyelerin üst düzey saray görevlileriyle evlendirilerek saray aristokrasinin oluşturulduğu bölümdü ki bu yönüne bakarak haremin, sarayın yönetiminde ne kadar etkili olduğu anlaşılabilir.
DOLMABAHÇE SARAYI
Osmanlı saraylarının en büyüğü ve en güzellerinden biri olan, inşasına sultan Abdülmecid Han tarafından 1848’de başlanan saray, 1856’da tamamlandı. İstanbul’da denizin doldurulması ile inşa edilip, Dolmabahçe adı verildi. İnşa edildiği yerde eskiden pek çok kasır, köşk ve saray vardı. Koy doldurulmadan önce, Kanuni Sultan Süleyman Han devrinde kuzeybatı yamaçlarına inşa edilen Kasr-ı cihannüma, Sareben denilen Bayıldım kasrı, sultan üçüncü Selim Han’ın inşa ettirdiği bir köşk vardı. Koy doldurulduktan sonra, Sultan birinci Ahmed Han’ın av köşkü şeklinde küçük sarayı, Sultan dördüncü Mehmed Han ile Sultan üçüncü Ahmed Han’ın sarayları yapıldı. Eski köşk kaldırılarak yerine Sultan birinci Abdülhamid Han, kayıkhanelerle birlikte İran üslubunda ve çinilerle süslü yeni bir saray yaptırdı. Burada daha önceden yaptırılan Beşiktaş sahil sarayı yıktırılıp, yerine Dolmabahçe sarayı inşa edilmiştir. Dolmabahçe sarayının mimarı, o devrin meşhur mimarlarından Ermeni Garabet Amira Balyan ve oğlu Nikogos Balyan’dır.
Osmanlı Sultanlarının her devirde birçok sarayı bulunurdu. Ancak esas saray olan Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayının tamamlanmasından sonra terk edilmiştir. Dolmabahçe Sarayı 3 katlı, simetrik planlıdır. 285 odası ve 43 salonu vardır. Denizden 600 metrelik bir rıhtımı, kara tarafında ise birisi çok süslü 2 abidevi kapısı vardır. Bakımlı ve güzel bir bahçenin çevrelediği bu sahil sarayının ortasında, diğer bölümlerden daha yüksek olan tören ve balo salonu yer alır.
Sarayın giriş tarafı Sultanın kabul ve görüşmeleri, tören salonunun diğer tarafındaki kanat ise harem bölümü olarak kullanılmıştı. İç dekorasyonu, mobilyaları, ipek halı ve perdeleri ve diğer tüm eşyası eksiksiz olarak, orijinaldeki gibi günümüze gelmiştir. Dolmabahçe Sarayı mevcut hiçbir sarayda bulunmayan bir zenginlik ve ihtişama sahiptir. Duvar ve tavanlar devrin Avrupalı sanatkarlarının resimleri ve tonlarca ağırlığında altın süslemeleri ile dekore edilmiştir. Önemli oda ve salonlarda her şey aynı renk tonuna sahiptir. Bütün zeminler birbirinden farklı, çok süslü ahşap parke ile kaplıdır. Meşhur Hereke ipek ve yün halıları, Türk sanatının en güzel eserleri, birçok yerde serilidirler. Avrupa ve Uzak doğunun ender dekoratif el işi eserleri sarayın her yerini süslerler. Pırıl, pırıl kristal avize, şamdan ve şömineler sarayın pek çok odasında güzelliklerini sergilerler.
Dünyadaki saraylar içerisinde en büyük balo salonu buradakidir. 36 m. Yüksekliğindeki kubbesinden ağırlığı 4.5 ton olan devasa kristal avize asılı durur. Önemli siyasi toplantılarda, tebrik ve balolarda kullanılan bu salon, önceleri alttaki, fırına benzer bir düzen ile ısıtılırdı. Saraya kalorifer ve elektrik sistemi daha sonraları eklenmiştir. 6 Hamamdan Selamlık bölümündeki, eşi olmayan, güzel oymalı alabaster mermerleri ile dekorludur. Büyük salonun üst galerileri orkestra ve diplomatlar için ayrılmıştı.
Uzun koridorlar geçilerek varılan harem bölümünde, sultan yatak odaları ve sultanın annesinin bölümü ile diğer kadın ve hizmetkarların bölümleri bulunmaktadır. Sarayın kuzey eklenti bölümü şehzadelere tahsis edilmişti.
Büyük bir orta ve iki kanat şeklinde uzanan yapıdan müteşekkil olan Dolmabahçe sarayı, 64120 metrekarelik bir sahada yapılmıştır.
Sarayın asıl girişi saat kulesi tarafındaki kapıdır. Bundan başka bir kısmı denize açılan on kapısı daha vardır. Kapılardan bazılarının yapımında fevkalade bir demir işçiliği icra edilmiştir.
Dünyanın ünlü salonlarından sayılır ve 1800 metrekaredir. Yan ilaveleriyle 2250 metrekareyi bulmaktadır. Salonun 56 sütun üzerine oturtulan kubbesi, 36 m. yüksekliktedir. Sarayın döşemesinde, dünyanın en büyük taban halılarından bir kaçı ve 36 billur avize bulunmaktadır.
Bulunduğu mevkinin coğrafi güzelliği, mimari görünüşü ve iç ve dış dekorasyon zenginliği ile muhteşem olan Dolmabahçe sarayı, pek çok tarihi hadiselere sahne olmuştur. Osmanlı sultanlarından altı padişah bu sarayda oturmuştur.
Cumhuriyet döneminde, Atatürk’ün İstanbul ziyaretlerinde ikametgah olarak kullanılan sarayda en önemli olay 1938’de Atatürk’ün ölümüdür. Halkın ziyaretine açık tutulan Atatürk’ün odası, saraydaki saatler bu büyük Türk’ün anısına ölüm saatinde durdurulmuştur. Dolmabahçe sarayı, görülmesi şart olan İstanbul hazinelerinden bir diğeridir.
BEYLERBEYİ SARAYI
Beylerbeyi ve çevresinin yerleşim alanı olarak kullanılması tarihte oldukça gerilere, Bizans dönemine kadar gitmektedir. 18. yüzyılda yaşamış olan ünlü gezgin İnciciyan’a göre, Büyük Kontstantinus’un diktirdiği bir haçtan dolayı Bizans döneminde “İstavroz Bahçeleri” adıyla anılan yöre, Osmanlılar döneminde Padişahların Has Bahçeleri’nden biri olarak kullanılmıştır. Yine İnciciyan’a göre buraya “Beylerbeyi” adının verilişi, 16. yüzyılda Beylerbeyi Mehmed Paşa’nın burada bulunan köşkünden kaynaklanmaktadır.
Çeşitli dönemlerde padişahların ilgisini çeken Beylerbeyi, yaptırılan kimi köşk ve kasırlarla yazlık olarak kullanılan bir niteliğe kavuşmuş, 1829 yılında Sultan II. Mahmud’un yaptırdığı ahşap Sahil Sarayı ile yeni bir hareket kazanmıştır.
Bugünkü Beylerbeyi Sarayı, Sultan Abdülaziz tarafından II. Mahmud’un ahşap Sahil Sarayı yıktırılarak 1861-1865 yılları arasında, dönemin tanınmış mimarı Serkis Balyan’a yaptırılmıştır. Saray genellikle yaz aylarında, özellikle de yabancı devlet başkalarının ağırlanmasında kullanılmıştır. Sırp Prensi, Karadağ Kralı, İran Şahı, Fransız İmparatoriçesi Eugenie bunlardan bazılarıdır. Sultan II. Abdülhamid de 1918 yılında, ömrünün son altı yılını geçirdiği bu sarayda ölmüştür.
Çeşitli Batı üsluplarının Doğu üsluplarıyla kaynaştırıldığı sarayın iç mimarlığı, kullanım özellikleri açısından bir orta sofaya açılan köşe odalarından oluşan geleneksel Türk evi planına benzerlikler gösterir. Harem ve Selamlık olarak iki ana bölümden oluşan sarayda Selamlık, donatım ve süsleme açısından Harem’den daha zengin tutulmuştur.
Bodrum katı mutfak ve depo olarak kullanılan bir bölümü üç katlı olan sarayda 3 giriş, 6 salon ve 26 oda bulunmaktadır. Rutubete ve sıcağa karşı döşemeleri, orjinalleri Mısır’dan getirtilen hasırlarla kaplanmıştır. Çoğunluğu Hereke yapımı büyük boyutlu halı ve kilimleri, Bohemya kristal avizeleri, Fransız saatleri, Çin, Japon, Fransız Yıldız vazoları görülmeye değer sanat yapılarının yalnızca bir bölümüdür.
Boğaziçi’nin Anadolu kıyısında özel konumuyla dikkati çeken Beylerbeyi Sarayı’nı son dönem Osmanlı Sarayları’ndan ayıran yönlerinden birini de, yamaçlara doğru setler biçiminde yükselen ve bu yüzden “Set Bahçeleri” adıyla anılan bahçeleridir.
Üst set bahçesinde bulunan havuzun çevresinde yer alan Sarı Köşk, saltanat atlarının barındığı devrinin en ilginç örneğini yaşatan Ahır Köşk ve eski saraydan kalan selsebilli Mermer Köşk, Osmanlı saray mimarlığının günümüze gelen önemli yapılarını oluşturmaktadır.
Batı ile ilişkilerin güçlendiği bir dönemde yapılan Beylerbeyi Sarayı’nın en ilginç yanı, Set Bahçeleri’nin altından geçen tarihsel Tünel’dir. Tünelin ortasında yer alan çeşmenin yazıtında, Sultan II. Mahmud’un adı geçmekte ve yapının tarihlendirilmesinde önemli bir ipucu oluşturmaktadır.
Anadolu yakasının en önemli yapılarından biri olan "Beylerbeyi Sarayı" nın bugüne kadar yalnız Harem ve Selamlık bölümleri gezilebilmekteydi. Yapılan son çalışmalarla Anadolu yakasının önemli doğal güzelliklerini içeren "Set Bahçeleri" ve sarayın değerli bir bölümünü teşkil eden "Sarı Köşk", "Mermer Köşk" ve "Ahır Köşk" de tümüyle ele alınarak restore edilmiş ve ziyarete açılmıştır.
İntelligenceturkey Profesyonelleri ile zamanınızın ve günün tadını çıkarın. Unutamayacağınız bir deneyim sunabilmenin dileğiyle rezervasyon ve bilgi almakiçin