Aksaray
Aksaray
Aksaray Hakkında Genel Bilgiler
Kuzey ve güney Anadolu dağlarının birbirinden uzaklaştığı İç Anadolu Bölgesinin, Orta Kızılırmak kesiminde ve kuzey yarımkürede 38-39 kuzey paralelleri ile 33-35 doğu meridyenleri arasında yeralan Aksaray’ın, kuzeyinde Kırşehir ve Ankara, doğusunda Nevşehir, güneydoğusunda Niğde, güneyinde Konya, kuzeybatısında Tuz Gölü bulunmaktadır. Aksaray, 7.997 km2′ lik yüzölçümüyle, Türkiye’nin %10’unu kaplamaktadır. Türkiye geneli iller sıralamasında, 39. sıradadır. Aksaray’ın deniz seviyesinden yüksekliği 980 m. dir.
İklimi
Aksaray, İli orta iklim kuşağında olup, soğuk, karasal iklim tipine sahiptir. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlıktır. Yağışlar genellikle ilkbahar ve kış aylarında görülmektedir. Ortalama yağış miktarı (son 40 yıl) 340 mm (kg/m²)’ dir. Yaz-kış ve gece-gündüz sıcaklık farkları çok fazladır. Yaz aylarında nem az olup, sıcaklık ve rüzgar şiddetinin fazla olmamasından dolayı, buharlaşma miktarı yüksektir. Kar erimeleri ilkbahar aylarında taşkınlar ve toprak kaymalarına neden olmaktadır. Günlük Toplam En Yüksek Yağış Miktarı: 65.8 kg/m² (29.10.1998) – Günlük En Hızlı Rüzgar: 165.6 km/sa (12.03.1968) – En Yüksek Kar: 45.0 cm
Bitki Örtüsü
Aksaray’ın İklimine bağlı olarak tabi bitki örtüsü, ilkbaharda yeşeren çayırlar, gelincik, papatya, keven ve diğer vs. otlarla, yaprakları dikensi bir görünüme sahip, yarı kurakçıl bitkilerdir. Yazları sıcak ve kurak iklim yapısı hakim olduğundan, ilkbaharda yeşeren otlar, sonbaharda kurur ve arazi bozkır yapısını alır. Ağaç türleri olarak; meşe, sedir, karaçam, akasya, badem, aylantus gibi türler bulunmaktadır. Hasandağı ve Ekecik Dağları üzerinde meşe koruluklarına rastlanır.
Ekonomik Yapı
Orta Anadolu’nun ortasında kuzey-güney, doğu-batı doğrultusundaki karayollarının kesişme noktasında yer alan,1989 yılında yeniden il olan Aksaray, yurt içi ve yurt dışına mal ve hizmet üreten ve üretmeye devam eden, Türkiye’ nin Anadolu’daki sanayi başkenti olma yönündeki hedefine doğru ilerlemektedir. Aksaray sanayisinin büyüme yönünde attığı adımlar ilimizdeki kalkınmayı en üst seviyeye, işsizliği de en alt seviyeye çekeceği gibi komşu illerden de göç alan bir il durumuna gelecektir. Aksaray‘ın 15-64 yaş arası 150 bin kişi olduğu tahmin edilen iktisaden faal nüfusunun %7’lik bölümü, sanayi sektöründe istihdam edilmektedir. Bu nüfusun geriye kalan kısmı ise, tarım ve hizmetler sektöründe çalışmaktadır. Aksaray, 1998 yılı içerisinde Kalkınmada 1. Derece de Öncelikli İller arasında yer alarak bu önceliklerin vermiş olduğu avantajlardan teşvik tedbirleri gibi desteklerle, daha da gelişip yıldızı parlayan, göç alan cazibe merkezi bir İl olarak, sanayi ve ekonomisiyle birlikte ilerleyen yıllara hazırlanmaktadır. Organize Sanayi Bölgesinde bulunan 132 sanayi parseli adedi, yatırımcıların talebi doğrultusunda ifrazlar ve tevhidler yapılarak 141 olmuştur. 1997 yılında bölgeye katılan 4 Ha ile 290 Ha’a çıkarılan alan üzerinde 141 parselde kurulmakta olan 141 fabrikanın yanı sıra, özel sektör tarafından kendi arazileri üzerine yapılmakta olan fabrikaların tamamlanarak, hizmete sunulması halinde 10 bin kişi istihdam edilecektir. Böylece iktisaden faal nüfusumuzun büyük bir kısmı, sanayi sektöründe istihdam edilecektir. Bu çalışmaların hizmete sunulması ve üretime geçilmesi ile birlikte Aksaray, tüketici değil, kendi ürettiğini yurt içi ve yurt dışına satan bir il konumuna gelecektir. Sahip olduğu kaynaklar, mevcut olanaklar, yapım çalışmaları sürdürülen özel sektör tesis ve devlet yatırımları, bazı sektörlerde olduğu gibi sanayide de Aksaray’ı üst sıralara taşıyacaktır. Nüfusu her geçen gün artan, çevre illere göç vermeyen aksine göç alan tek il Aksaray’dır.
Aksaray İlçeleri
Sarıyahşi: Sarıyahşi Aksaray İl’inin kuzeyinde ye alan ilçe yaklaşık 224 km²alana sahiptir. İlçenin rakımı 1.092 metre olup, nüfusu 5615, İl merkezine uzaklığı 110 km’dir. İlçe merkezinde 1 belde ve 5 köy bulunmaktadır. İlçe Hirfanlı Barajı kenarında yer alır.
Ağaçören: Ağaçören ilçesi, İç Anadolu bölgesinin orta Kızılırmak bölümünün güney doğusunda yer alır. Yaklaşık 318 km² lik bir alana sahiptir. İlçenin toplam yüzölçümü 385.000 hektar olup, rakımı ortalama 1100 m’dir. Nüfusu 5.132’dir. 1 belde, 27 köy ve 8 mahalleden oluşmaktadır.
Eskil: Eskil Aksaray İl’inin batısında yer alan ilçe yaklaşık 1152 km2 alana sahiptir. Eskil Tuz gölünün güneyinde, Aksaray iline 67km mesafede genel olarak, düz bir ova üzerine kurulmuştur. Aksaray-Konya devlet karayolunun 50.km.sinde ilçeye bağlı Eşmekaya kasabasından; kuzeye doğru Aksaray Cihanbeyli yolunun 67.km.sinde Eskil ilçe merkezi bulunmaktadır. İlçenin rakımı 939 m dir. İlçeye bağlı 11 mahalle ve 11 köy vardır.
Güzelyurt: Günümüzde “Yüksek Kilise” olarak bilinen “ANALİPSİS TEPESİ” ve civarında çok miktarda obsidyenden işlenmiş taş baltaları ve seramik parçalara rastlanması, bölgede “Kalkolitik Çağı” insanının yaşadığını göstermektedir. M.Ö. 2000’den itibaren Hititlerin yaşadığını Güzelyurt içerisinde, Sivrihisar yolu üzerinde bulunan Kulaklı Tepe’deki kale kalıntısı ve Analipsis Tepesi’ndeki kilisenin üzerinde oturduğu duvarlardan anlıyoruz. Güzelyurt’un da içinde bulunduğu bölge, M.Ö. VI. yy. da Pers İmparatorluğuna katılmıştır. Büyük İskender’ in bölgeyi işgalinde, İskender’e boyun eğmeyerek Pers soylularından birini kral kabul ettiler. M.Ö. 332 yılında Kapadokya Krallığı’nı kurdular. M.Ö. 17. yy. da bölge Roma İmparatorluğu topraklarına katıldı. Fakat kral gücündeki dini liderlerin (rahipler) yönetimi, M.S. 2. yy.’ a kadar azalarak da olsa devam etmiştir. Bu sıralarda köle durumunda bulunan halk arasında St. Paul’un bölgeye getirdiği Hıristiyanlık hızla yayılmaya başladı. Hıristiyanlık ilk yıllarda büyük tepki gördü. İmparatorluk tarafından resmi din olarak kabul edilinceye kadar bu dine inananlar, öncelikle Güzelyurt ve çevresi, Ihlara (Peristrema) Vadisi, Soğanlı gibi yerlerde saklanmışlardır.
Güzelyurt’lu Gregorius Teologos ve Kayserili Basilus, birlikte ortaya koydukları fikirlerle zaman içinde, ortodoks mezhebinin kurucuları durumuna gelmişler, buna bağlı olarak da ilk manastır hayatı, Güzelyurt’ta başlamıştır. İmparator Teodosius tarafından Güzelyurt’ta 385 yılında Gregorius Teologos adına bir de kilise yaptırılmıştır. Güzelyurt hakkında ilk kesin bilgileri, Gregorius’un toprak ağası olduğunu ve başlangıçta İpsistariyo mezhebine bağlı olduğunu, bazı mektuplardan anlıyoruz. Baba Gregorius, Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra, Nazianzos Piskoposu olmuştur.
Romanın din üzerindeki baskısı, İkonoklast akımının başlamasına sebep olmuştur. Bu dönemde Aziz Gregorios’un ortaya koymuş olduğu dini sistem o kadar kuvvetlidir ki, bölge bu hareketten yara almadan kurtulmuş ve İkonoklast akım’a karşı olan Hıristiyan din adamlarına sığınak olmuştur.
XII. yy. da Anadolu’ya hakim olan Selçuklular, toprağı işlemeyi iyi bilen Rumların göçünü önlemek için bazı imtiyazlar tanıdılar. Böylece Hıristiyan ve Müslüman halk bir arada yaşamaya başladılar. Belisırma’da bulunan St. Georges (Kırk Damaltı) Kilisesi, buna iyi bir örnektir. Burada bulunan freskde bölgenin o dönemdeki beylerbeyi olan Basil Güyakupos, Türk kıyafetleri içinde resmedilmiş ve freskin kitabesinde Sultan II. Mesut hakkında“çok yüksek ve çok asil bir sultan” olarak söz edilmektedir.
1470 yılında Osmanlı hakimiyetine giren Güzelyurt, bir müddet için Eratna ve Karaman beyliklerinin de toprağı olmuş, yine bu sıralarda Moğol akınlarına uğramıştır. Osmanlı döneminde Güzelyurt’taki Hristiyan nüfus Lozan Antlaşması’na kadar, daima Selçuklular döneminde buraya yerleştirilen müslüman nüfustan fazla olmuştur.Bu haliyle Güzelyurt, çok eskiden beri gelmekte olan ve kültürel geleneklerini sürdüren bir Rum köyüdür.1924 mübadelesi ile Yunanistan’a giden Rumlar, Kavala yakınlarında “Nea Kalvari” adıyla yeni bir köy kurmuşlar ve Güzelyurt’taki kilisenin aynısını oraya inşa ederek, buradan götürdükleri kutsal eşyaların teşhir edildiği bir müze kurmuşlardır. Bugün göç edenler ve hala hayatta kalanlarla onların çocuk ve torunları Güzelyurt’u ziyarete gelmekte ve bir bayram havasıyla karşılanmaktadır. Rumların göç etmesiyle birlikte Yunanistan’dan gelen Türk göçmenler de, Rumlardan kalan evlere yerleştirilmiştir.
Güzelyurt ve civarı günümüzde çok iyi tanınan Kapadokya bölgesinin tüm özelliklerini üzerinde toplar. Manastır Vadisi, iki taraflı yüksek kayaların arasında olan su ve söğüt ağaçları, ayrıca pek çok kiliseler Ihlara Vadisi Analipsis tepesi civarındaki “Peri bacaları, Göreme, Zelve gibi Kapadokya bölgesi yüzey şekillerine, iyi bir örnektir. Jeolojik açıdan volkanik bir yapıya sahip olan Güzelyurt’da pek çok mesire yeri olabilecek olan ve güzel görüntülü yerler mevcuttur.
Ortaköy: İlçe, Aksaray iline 55 km. uzaklıkta olup Doğusunda; Nevşehir İline bağlı Gülşehir, Batısında; Aksaray İline bağlı Ağaçören ilçesi, Güneyinde; Aksaray İli ve Kuzeyinde; Kırşehir İli ile çevrilidir. Nüfusu; ilçe merkezi; 18.506, belde ve köy; 21.193 olup, toplam 39.699’dur. Yüzölçümü 750 km² olup denizden yüksekliği; 1140 m.’ dir
Gülağaç: Gülağaç Aksaray İl’inin doğusunda yer alan ilçe yaklaşık 5291 km² alana sahiptir. Doğusunda Nevşehir iline bağlı Derinkuyu ilçesi; batısında Aksaray merkez ilçe; kuzeyinde Ortaköy ilçesi ve güneyinde Güzelyurt ilçesi bulunmaktadır. İlçenin rakımı 1.170 metre olup, nüfusu 20.594, İl merkezine uzaklığı 32 km’dir. Halen, ilçemize bağlı 5 kasaba ve 8 köy mevcuttur. İlçe sınırlarındaki tek yükselti Nenezi tepesidir
Aksaray Ulaşımı
Havayolu: İlimizde hava alanı bulunmamaktadır. İlimize en yakın hava alanı 74 km uzaklıkta bulunan Nevşehir Kapadokya hava alanıdır.
Karayolu: Aksaray, İpek Yolu tur güzergahı ve doğu-batı, güney-kuzey ana bağlantı yollarının kavşak noktasında, E-90 karayolu üzerindedir.İlimizin karayolu ile komşu illere ve bazı büyük il merkezlerine uzaklığı: Aksaray – Ankara 225 Km. Aksaray – Adana 265 Km. Aksaray – Mersin 258 Km. Aksaray – Konya 148 Km. Aksaray – İstanbul 674 Km. Aksaray – İzmir 692 Km. Aksaray – Niğde 123 Km. Aksaray – Nevşehir 75 Km. Aksaray Terminali Tel: 0382 215 85 85
Aksaray Yeryüzü Şekilleri ve Bilgileri
Tuz: [Göl] , Aksaray’da Türkiye’nin 2.büyük gölü olan Tuz gölünden (2400 km²) başka göl yoktur.
Kayı : [Göl] , Kayı Gölü, Karasu Irmağı’nın önünün bir bentle kesilmesiyle oluşturulmuş, derinliği 4 metreyi biraz geçen, küçük ama oldukça şirin bir Tatlısu göleti’dir.
Ihlara : [Vadi] , Uzunluğu 11 km. olup Yer Yer 100-200 metre derinliği vardır.
Mamasın : [Baraj Gölü] , Mamasun köyünde olup, şehrin şebeke suyunu gidermektedir.
Kılıçarslan : [Vadi] , Kılıçarslan parkından başlayıp Mamasun barajına kadar olup uzunluğu 20 km. dir.
Narlı : [Göl] , Göl çevresinde kayadan oyma mekanlar, peribacaları ve termal kaynaklar vardır. Yaz aylarında balıkçıların ve bisiklet severlerin uğrak mekanı olan Narlıgöl, ziyaretçilerini bekliyor.
Melendiz : [Nehir] , Melendiz Irmağı, Ihlara Kasabası içinden iki tarafı kavak ağaçları ile kaplı dik yamaçlar arasından vadiye girip, güney – kuzey yönünde menderesler çizerek Mamasın Barajı’na ulaşır.
Küçük Hasan : [Dağ] , Küçük Hasandağı 3040m. olup Hasandağı’nın yanında bulunmaktadır.
Manastır : [Vadi] , Manastır Vadisi, iki taraflı yüksek kayaların arasında olan su ve söğüt ağaçları, ayrıca pek çok kiliseler Ihlara Vadisi Analipsis tepesi civarındaki “Peri bacaları, vardır.
Sofular : [Vadi] , Sofular Vadisi genel karakter itibariyle, Kapadokya Bölgesinin bir uzantısı olup, Aksaray-Ihlara-Derinkuyu Vadisinin devamı görünümündedir.
Hasandağı : [Dağ] , 3268m. yüksekliği ile Orta Anadolu’nun en yüksek ikinci dağı olan Hasandağı bir volkan dağıdır. 1750 m.ye kadar meşe ormanı ile kaplıdır.
Ekecik : [Dağ] , Ekecik Dağı 2033m. olup, üzerinde meşe koruluklarına rastlanır.
Aksaray tarihçesi
M.Ö. 7000-6000 yıllarında Neolitik devirde Anadolu medeniyetinin ilk izlerini gördüğümüz Konya yakınlarındaki Çatal höyükten Hasandağı’na dolayısıyla, Aksaray’a ait kalıntılara rastlanmaktadır. Burada Hasandağının lav püskürttüğünü tasvir eden bir kazıntı resmine rastlanmıştır. Neolitik dönemde Aksaray ve çevresi iskân görmüştür. Kalkolitik ve eski demir devirlerinde iskan olup olmadığı bilinmemekle birlikte, çevre köylerde (Böget ve Koçaş) bu döneme ait seramiklere rastlanıştır.
M.Ö. 3000-2000 yıllarında Anadolu’da Hatti kavmi yaşamıştır. Bu dönemde Asurlu Tacirler burada ticaret yapmışlardır. Aksaray’ın ilk ve Orta Tunç devirlerindeki durumunu Acemhöyük ören yerlerindeki yapılan kazılardan ve müze müdürlüğünün satın almış olduğu eski eserlerden öğrenmekteyiz. Bu dönemde Asurlu tüccarlar Mezopotamya’dan gelerek, şehirlerin banliyölerinde ticaret merkezi kurmaya başlamışlardır. Asurlu tüccarlar yazıyı biliyorlardı. Pişirilmiş çamur üzerine yazılmış metinler, çamurun pekiştirilmesi suretiyle yapıştırılıyordu. Höyük. M.Ö. 3000’den itibaren iskan edilmiştir. Acemhöyük’ ün en parlak devirleri M.Ö.2000 yılının ilk yarısına isabet etmiştir.
Koloni dönemlerinin sonlarına doğru, M.Ö. 1700 yıllarında Kafkaslardan gelen, küçük şehir devletleri kuran ve Anadolu’da, askeri bir devlet halinde bir kavmin varlığını görüyoruz. Hint-Avrupalı olan bu kavmin Anadolu’da siyasi iktidarı ele geçirerek kurduğu devlet, eski Hitit Devletidir. Aksaray’da Hititlere ait eserler bulunmamakla beraber mağlup memleketler arasında Aksaray’ın da adı geçmektedir.
Aksaray, 1142 tarihinde Selçuklular tarafından zapt edilmiş ve 1470 yıllarındaki Osmanlı hâkimiyetine kadar İlhanlı, Danişmentli, Karamanoğulları egemenliğinde kalmıştır.1470 yıllarında Aksaray’ı ele geçiren İshak Paşa tarafından, Fatih Sultan Mehmet’in emri ile halkın bir bölümü İstanbul’a nakledilmiştir.
Aksaray geçmişten günümüze Hitit, Pers, Hellenistik Dönem (Büyük İskender), Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı egemenliklerinde kalmıştır. Cumhuriyet dönemine kadar Konya’ya bağlı bir sancak olan Aksaray 1920 yılında vilayet olmuş, 1933 yılında vilayetliği ilan edilerek Niğde’ye ilçe olarak bağlanmış ve 15 Haziran 1989 yılında yeniden Vilayet olmuştur.
Aksaray’ın adının ilk olarak eski Hitit metinlerinde geçen “Nenessa (Nenossos) olduğu sanılmaktadır. M.Ö. 1. bin yılda Kral Kiakki döneminde Şinakhatum – Şinukhtu olarak anılan Aksaray, Hellenistik dönemde Kapadokya Krallığına bağlanmış ve Garsaura olan ismi Arkhelais olmuştur. Selçuklular döneminde de II. Kılıçarslan tarafından Arkhelais olan adı Aksaray olarak değiştirilmiş ve ikinci başkent durumuna gelmiştir. Şehre kötü insanların alınmamasından dolayı iyi insanların yaşadığı yer anlamına gelen “Şehr-i Süleha” olarak anılmaktadır.
Eski Taş Devri
Aksaray çevresinde insanlar büyük bir ihtimalle Paleolitik (Yontma Taş/Eski Taş Çağı) Çağ’dan itibaren yaşamışlardır. Paleolitik Çağ’da (M.Ö 600.000-10.000) insanların Aksaray’da yaşadığını gösteren en önemli belirti ise Güzelyurt çevresinde toplanan “Mousterıen” ve “Aurignacien” karakterde yontma taştan obsidien aletlerin bulunmasıdır. Aksaray’a yakın yerlerde de bu döneme ait izler bulunmaktadır. Mesela Ş.Koçhisar’ın kuzeydoğusunda Tuz Gölü yakınında yine Alt Paleolitiğe ait olduğu düşünülen eski alet ve silahlara (kazıyıcı aletler) rastlanmıştır.
Neolitik, Kalkolitik ve Tunç Çağı
Aksaray, Neolitik Çağ (Cilalı taş)’dan beri yerleşim görmüş nadir şehirlerimizden biridir. Bundan dolayı da Aksaray tarihi Neolitik Çağ’dan itibaren başlamaktadır. Neolitik Çağ’da Aşıklıhöyük’te (Kızılkaya Köyü) insanların ilk yerleşim alanlarını kurduğunu görüyoruz. Aşıklı Höyük, avcı-toplayıcı gelenekli ve fakat yerleşik ve tarımcı bir topluluğun yaşadığı bir yerleşim alanıdır. Aşıklı Höyük M.Ö.8500’lerden 7000’lere kadar ki yaşam biçiminin, dolayısıyla Orta Anadolu’nun çanak çömleksiz, Neolitik Çağı’nın kültürel gelişiminin ayrıntılarıyla izlendiği bir yerdir. Aşıklı Höyük’ten başka Aksaray’da çok sayıda çanak–çömleksiz veya çanak-çömlekli Neolitik yerleşim yerleri vardır. Özellikle bakır madeninin alet ve silah gibi araç ve gereç yapımında gittikçe çoğalan oranda kullanıldığı Kalkolitik dönemine (M.Ö.5900-3200) ait, Aksaray’daki en önemli yerleşim alanı ise Güvercin Kayası’dır. Bu döneme ait bir başka yerleşme alanı da Güzelyurt/Gelveri Yüksek Kilise’dir. Tunç Çağı’nda ise Aksaray çevresindeki en önemli yerleşim alanı Pruşhattum diye yerleşim gösteren Acemhöyük olup, buradaki yerleşimin de M.Ö 3000 yılından itibaren başladığı bilinmektedir.
Hititler
M.Ö 1900-1800 yılları veya 1900-1750 yılları arasını kapsadığı belirtilen Asur Koloniler Çağı’ndan sonra Aksaray bölgesinde Hitit egemenliği başlamıştır (M.Ö.1750-1200). Hititler, koloniler devrinin sonlarına doğru Anadolu’da merkezi bir devlet kurmuşlardır. Bunların Anadolu’da idareleri altına aldıkları şehirlerden biri de Pruşhattum’dur (Yeşilova). Hitit yazılı belgelerinden Aksaray’a; Eski Asur döneminde (MÖ.-2112) Şinakhuttum (Şinuktu) denildiği bir soru işaretiyle belirtilmektedir. II. Sargon zamanında buranın ismi Şinuhtu olarak geçmektedir. Hititlerle ilgili yazılı bir vesikada ise Aksaray adının Kurşaura (Kursaura) olarak geçtiği ifade edilmektedir. Bu ifadeyi teyit eden W.Ramsay’ın kaynak gösterildiği başka bir ifadeye göre de Antik dönemde Garsaura adıyla tanınan şehrin M.Ö.3000 yıllarında önemli Hitit merkezlerinden Karşaura (Karsaura/Kurşaura) ile aynı yer olduğu kabul edilmektedir. Hititler dönemine ait Aksaray çevresindeki Sungurlu, Çeltek, Ersele, Tepesidelik gibi birçok höyükte Hitit dönemine ait malzemeler bulunmuştur.
Geç Hititler
Hitit Devleti yıkıldıktan sonra Orta ve Güneydoğu Anadolu’da Geç Hititler (M.Ö.1200-700) ortaya çıkmıştır. Geç Hititler’in egemen olduğu sahalardan biri de Aksaray ve çevresidir. Bu döneme ait Aksaray ve çevresinde birçok yerleşim alanı olduğu muhakkaktır. Bunu bu döneme ait kitabelerden de anlamaktayız.
Bu kitabelerden biri Aksaray’da Gücünkaya Köyü’nde Kral Hartapuş’a ait Siyek Kitabesi’dir. Aksaray-Konya bağlantısı düşünüldüğünde burada adı geçen Hartapuş’un Geç Hitit dönemi Konya-Karaman yöresi hâkimi olan Kral Hartapuş ile ilgisinin olduğu muhakkaktır. Hititlerden kalan en önemli buluntulardan bir diğeri de bazalt taşı üzerindeki Hitit Hiyeroglifli Kitabeli Stel’dir.
Phryg (Frig) Egemenliği
M.Ö.8. yy.’ın 2. yarısında merkezi bir hükümet kurmayı başaran Phryglerin kralları Midas devrindeveya diğer bir ifade ile Phryg Devleti’nin güçlü olduğu dönemde Aksaray çevresinin bu devletin etki alanında olduğu, Şinuhtu Şehri (Aksaray) Kralı ile Tabal Kralı’nın Asur’a karşı faaliyetlerinde Frigler tarafından desteklendiği, açıkça görülmektedir. Ayrıca Göllü Dağ’daki bazı eserlerde Frig tarzının görülmesi ve Frigce’nin kullanıldığına ait belgelerin ele geçmesi yukarıdaki ifadeleri teyit etmektedir. Aksaray’da Ihlara, Belisırma ve Yaprakhisar’daki eski mağaraların çoğu Frigler’in (Phryglerin) Ana Tanrıçaları için oyulmuş ve yapılmıştır.
Lidya Egemenliği
Kimmer istilası sırasında yıkılan Frig Devleti’nin yerine daha önce bunların egemenliğinde yaşayan Lidyalılar devlet kurarak Orta Anadolu’ya, dolayısıyla Aksaray’a da egemen olmuşlardır. Med Kralı Kyaksares ile Lidya Kralı Alyattes arasındaki savaş sonunda Kızılırmak, Medler ile Lidyalılar arasında sınır kabul edilmişti. Kızılırmak’ın batısında olan Aksaray, Lidya sınırları içerisinde kalmıştır.
Pers Egemenliği
Kapadokya Kralı’nın da desteklediği Persler ile Lidyalılar arasındaki savaşların sonunda Pers Kralı Kyros M.Ö. 547’de Lidyalıların başkenti Sardes’i ele geçirdi. Böylece Lidya Devleti sona erdi ve Aksaray bölgesi de Pers İmparatorluğu’nun hâkimiyetine geçti. Pers İmparatorluğu, araziyi satraplıklara (vilayetlere) ayırdı. Aksaray’ın da içinde bulunduğu satraplığın adı Kappadokia Satraplığı’dır. Hemen hemen tüm Orta Anadolu bu satraplığa bağlı idi. Dara (Dareios), Kapadokya’yı Büyük Kappadokia ve Pont Kappadokia’sı olmak üzere ikiye ayırmıştı. Zamanla bunlar tekrar birleştirildi. Persler idareleri altında bulunan Kapadokya’ya da yerleşmişlerdir. Bunun birinci sebebi; buradaki platonun İran’daki gibi karasal iklimi ve uçsuz bucaksız otlaklar ile Zerdüşlük ve ateş kültü biçimindeki dinsel inançlardan kaynaklanıyordu. Sard ile Sus’a uzanan ve I.Darius devrinden başlayarak kullanılan ve bir kısmı Archelais (Aksaray) topraklarından da geçen ünlü “Kral Yolu” Perslerin zamanında gelişmiş önemli bir ticari yol olmuştur.
Doğu Roma Etkisi
Büyük Theodosius’un Roma topraklarını iki oğlu Arcadius ve Honarius arasında taksim ettiği M.S 395 tarihi, ileride Bizans adını alacak Doğu Roma İmparatorluğu’nun kuruluş tarihi olarak kabul edilir. Böylece Kappadokia’nın eyalet olarak Roma topraklarına katıldığı M.S 17 tarihini esas aldığımızda, Roma merkezinin İstanbul’a taşınma tarihi olan M.S 330 tarihine kadar geçen 313 sene ile M.S.330 senesinden Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılış tarihi olan M.S.395 senesine kadar geçen 65 sene olmak üzere toplam 375 sene Kapadokya bizzat Roma İmparatorluğu’nun idaresi altında kalmıştır.
Aksaray ile çevresinin Abbasilerin elinde 160 sene kaldığı ve 357/965 tarihinde Bizans İmparatoru Fokas’ın kuvvetli bir ordu ile Abbasilerin elinde bulunan Aksaray, Ereğli, Karaman, Adana, Misis (Massisa) ve Antalya’yı zapt ederek buraları yeniden idaresi altına aldığı anlatılıyorsa da Aksaray’ın 160 sene devamlı olarak Abbasilerin elinde kalması mümkün değildir. Zira Tuvanuva (Kemerhisar) birkaç defa el değiştirdiğine göre Aksaray’ın da içinde bulunduğu bölge, kesin olarak bilinmemekle birlikte, el değiştirmiş olmalıdır. Abbasiler artık gerilemeye başlamıştır. Phokas (Fokas), Kilikya’yı ele geçirmesi ve Tzismiskes’in Suriye ve Mezopotamya’daki zaferleri sonucu Arap tehlikesini ortadan kaldırmıştır. Bizans sınırı tekrar Fırat’a kadar götürülmüş, Suriye’nin büyük bir bölümü de Bizans egemenliğine tekrar girmiştir.
IX. yüzyılın ikinci yarısından 1071’e kadar Bizans Kapadokya’sı altın yılını yaşadı. Bölgedeki kiliseler ve resimsel bezemelerin çoğu bu dönemde yapılmıştır. Bu durumu Aksaray topraklarındaki kilise ve manastırlarda da görmekteyiz.
Alparslan devrinde (1062–1072) Afşin, Ahmet Şah, Emir Sanduk gibi komutanlar Lyconia (Karaman) Eyaleti’ne girerek, Anatolika Themi’nin merkezi İkonıum’u (Konya) yağma ve tahrip etmişlerdir. Ünlü komutan Afşin, başta Kayseri olmak üzere Kapadokya şehirlerinden çoğunu almıştır. Burada Aksaray isminden bahsedilmemekle birlikte Konya’ya yakınlığını göz önüne aldığımızda bu bölgeye de uğradıkları düşünebilir. Aksaray isminin geçtiği ifadeler Süleyman Şah’la ilgili olup bunlardan birincisi İbn- ül-Azrak’a ait olup şu şekildedir: “Melik Süleyman, Melikşah nezdinden gelip Malatya, Kayseri, Aksaray (Beyaz Şehir), Konya, Sivas ve bütün Rum’u fethedip oralara hâkim oldu.” İkincisi ise İbn’ül Esir’e aittir. Eserindeki 477/1084–85 yılı olaylarının anlatımında Aksaray şu şekilde geçmektedir: “Enedil (Bilâd-ı Rum)’deki Konya, Aksaray ve çevresinin hükümdarı olan Süleyman B. Kutalmış bu sene Suriye’ye yürüdü ve Suriye topraklarındaki Antakya’yı fethetti. Antakya 358/968-969 yılından beri Rumların elindeydi.” Bu ifadeden anlaşıldığına göre Süleyman Şah 1084-1085 tarihinde Aksaray’ın hükümdarıdır.
Selçukluların ilk zamanları hakkında yeterli bir bilgi yoktur. Bu o dönem tarihimizin karanlık olmasından ileri gelmektedir. Bu yüzden bazı olaylar birbirine karışmıştır. Dolayısıyla Aksaray’ın fethi hakkında kesin bir bilgi yoktur. Mesela; Kapadokya adlı eserde “1076 yılında Kutalmış oğlu Süleyman Bey tarafından Anadolu Selçuklu egemenliğine katıldı” ifadesi yer alırken; İbrahim Hakkı Konyalı Aksaray’la ilgili eserinde “Anadolu Selçuklularının ilk zamanlarında Aksaray, Danişmendliler’in elindeydi.”, eserinin bir başka yerinde de “Archelais, Danişmendli Gazi’nin fethettiği yerlerdendir.” denilmektedir. Yine Aksaray’la ilgili bir başka esere göre de Danişmend Ahmet Gazi’den bahsedilirken “Bütün Kapadokya’yı almıştır. Bu sırada hala adı Archelais olan Aksaray’ı fethetmiştir.”.
Selçuklu Sultanı I.Rükneddin Mesud’un Danişmend seferi sırasında Aksaray, Selçukluların eline geçmiştir. Hâlbuki Danişmendoğlu’nun sahip olduğu yerlerle ilgili bilgi veren Amasya Tarihi’nde Aksaray veya Archelais ismi geçmemektedir. Ayrıca Tarihçi Hazarfen 479/1087 Danişmendoğlu’nun, Süleyman’ın ölümünden her halükârda daha sonra kendi sahası olacak Kapadokya bölgelerini ele geçirdiği intibarına sahiptir.
Netice olarak yukarıdaki ifadelerin aksine ilk zamanlarda Aksaray’ın Danişmendliler’in elinde olduğuna dair bir kesinlik olmadığı gibi Süleyman Şah’ın Antakya seferinden önce, Orta Anadolu’ya (Kapadokya’ya), sahil bölgelerine ve bütün Asya (Anadolu) vilayetlerine de hâkimiyeti yaydığı ve bu bölgelere valiler (nâib) tayin ettiğinin bilinmesi Aksaray’ın bu dönemlerde Danişmendoğlu’nun değil, Süleyman Şah’ın elinde olduğunu gösterir.
Süleyman Şah’ın ölümünden sonra başa geçen 1. Kılıçaslan devrinde Aksaray’ı ilgilendiren iki önemli olay vardır. Birincisi 16 Haziran 1097’de İznik’i alıp ileri yürüyüşlerine sürekli devam eden Haçlıların Ereğli’de ikiye ayrılarak 1. kolunun Kayseri istikametine doğru yürümesi sırasında Hasandağı’nda Hasan Bey’in yaptığı savaştır. Kanlı sahnelerin yaşandığı bu çarpışmalarda Haçlılar çok zayiat verdiyse de ileri hareketlerine engel olunamamıştır.
Aksaray; Türklerin Anadolu’nun ortasında, Konya merkez olduktan sonra doğuya giden yol üzerinde kurdukları en namlı iskân yeridir. Bu şehir XII. yüzyılın ikinci çeyreğinde Rükneddin Mesud zamanında inşa edilmiştir. Bu ifadeye göre Aksaray’ın ön plana çıkması I.Mesud devrinden itibaren olmuştur. Kılıçaslan’ın babası zamanında melik olarak Aksaray’da bulunduğu; Ulu Cami’nin minberindeki ifadelerden anlaşılmaktadır. Aksaray’ın ortaya çıkışı, II. Kılıçaslan’ın sultanlığı zamanında olmuştur. Kılıçaslan, saltanatının başlarında Aksaray şehrini kurmuştur. Bununla ilgili Farsça “Tarih-i Âl-i Selçuk Der Anadolu” adlı kitapta Aksaray’la ilgili günümüz Türkçesi ile şunlar yazılmaktadır:
“550 yılında Mesud oğlu Kılıçaslan’ın hükümdarlığı… Hükümdarlığının ilk zamanlarında Aksaray’ı yaptı. Kervansaraylar, pazarlar kurdu.”
Baykara’da Aksaray şehrinin ismiyle ilgili ifadesinde “Adının Garsaura’dan geldiğine dair zorlamalar olsa da doğrudan Beyaz Saray anlamı açık ve kesindir.” demektedir. Aksaray ismi ayrıca Taxara veya To Axsara şeklinde ifade ediliyorsa da, bu isim de Aksaray’ın Rumca söylenişinden başka bir şey değildir.
Aksaray ve çevresinde meydana gelen bazı olaylar şunlardır:
Türk beylerinden İlyas adındaki birinin büyük Âlaiye Hanı’nı (Sultanhanı) ele geçirip Moğollara isyan etmesi ve Moğolların bunu ele geçirmek için orayı kuşatmaları.
Karamanlılardan ayrılan Memreşoğlu’nun, Sultanhanı’na sığınması ve bu yüzden Karamanoğulları’nın buraya saldırması.
Moğol komutanı İrencin’e dayanan Şenkitoğlu’nun Aksaray’ın ileri gelenlerinden Ali Paşa’ya düşman kesilerek onunla çarpışması. Neticede Selime Kalesi’ne sığınan Ali Paşa ve arkadaşları ile Aksaray’daki birçok insanın öldürülmesi.
Şenkitoğlu’nun Aksaray’da Memreşoğlu’nu öldürmesi ve servetinin yağmalanmasıdır. Selçukluların yıkılışıyla ilgili değişik tarihler verilmektedir. Bununla ilgili verilen tarihler: 1304,1308 ve 1318’dir.
Musa Bey idaresindeki Karamanoğulları, Moğollar arası mücadeleden faydalanarak 1320 senesinde Konya’yı işgal etti. Fakat Timurtaş, Anadolu’daki asileri tenkil ettikten sonra Konya’yı kurtardı. Prof Dr.Faruk Sümer de “Timurtaş Konya’yı H.720 (M 1320) de tekrar aldı.” diyerek bir önceki ifadeyi teyit etmektedir.
Osmanlı Dönemi
Nişancı’ya göre ise, Aksaray’ın Osmanlılar tarafından alınışı Eğriboz fethini müteakiben olup, kendi ifadesiyle şöyledir: “Sultan bu yıl (H.874) içinde muzaffer çerisini Karaman’a gönderdi. Niğde, Aksaray, Ermenek ve İçel’i fethettiler.” Aynı yıl içinde olduğunu belirttiğine göre Aksaray, İshak Paşa tarafından H.874 (1469–1470) tarihinde alınmıştır.
Karamanoğulları’nın bütün şehirleri ve kaleleri, dolayısıyla Aksaray da Osmanlılara geçmiş ve Karamanoğlu Kasım Bey de saklanmaya mecbur kalmıştır.
Fatih’in kesin olarak Osmanlı Ülkesi’ne kattığı Aksaray, artık yeni kurulan Karaman Eyaleti’nin Aksaray vilayeti olmuştur. Fakat sonraki kayıtlarda bu durum Aksaray Sancağı, Aksaray Livası şeklinde ifade edilmiştir. Karaman topraklarının idareciliğini yapan Şehzade Mustafa ölünce yerine Şehzade Cem tayin edilmiştir.
H.881 (M.1476) tarihinde Karaman İli’ni kesin olarak ilhak eden Osmanlılar bu bölgeye ait şehirlerin evkafını tespit etmişlerdir. Evkafı tespit edilen şehirlerden biri de Karaman Eyaleti’ne bağlı Aksaray Vilayeti’dir.
Osmanlı döneminde Aksaray’la ilgili pek çok olay olmuşsa da konumuz itibariyle yalnız birkaçını vermekle yetineceğiz. Mesela bunlardan biri Aksaraylı Pir Mehmed Paşa ile ilgili olandır. Pir Mehmed Paşa, Yavuz’un İran’la yapılan Çaldıran Savaşı’nda defterdar iken vezir; Mısır seferinde de veziriazam olmuştur.
Bir diğeri de Kıbrıs’a yapılan sürgünlerdir. 1572’de yapılan bu sürgünde Aksaray Kazası’ndan 228 aile sürgün edilmiştir.
Bu dönemle ilgili bir başka olay da Osmanlıya isyan eden Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Bey’in Osmanlı ordularını yendiği sırada Aksaray Naibi’ne ferman göndermesidir. Bu buyrultu H. 1248/1833 yılının Cumad-el-ulâsının 29. günü yazılmıştır. Bu fermandan Aksaray’ın Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanan Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’ya tabi olduğu anlaşılmaktadır.
Konumu itibariyle önceden Kral Yolu ve İpek Yolu gibi önemli ticaret yolları üzerinde bulunan Aksaray, bunun büyük faydalarını görmüştür. Osmanlı’nın Klasik Döneminden itibaren bu önemini yitirmiştir. Bunun birçok sebebi varsa da en önemli ikisi; Osmanlı’nın Batı politikasının ağırlık kazanması ve XVI. asrın sonlarında ticaret yollarının Akdeniz’in dışına, Atlantik’e kaymasıdır. Bunların dışında Aksaray’dan geçen içteki yolun önemini yitirmesi; XVII. asrın sonunda ve XVIII. asrın başlarındaki savaşların şartları ağırlaştırması gibi faktörler etkili olmuştur.
Osmanlı kayıtlarında fethinden sonra vilayet statüsü verilen Aksaray’a sancak unvanı verilmiştir.
.Kurtuluş Savaşında Aksaray
Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması ve Anadolu’nun işgal edilmeye başlanması üzerine memleketin kötü durumunu düşünen vatansever insanlar, yurdun işgalini bir taraftan mitinglerle telin ederken diğer taraftan kongreler düzenliyorlardı. Amasya’da, Erzurum’da, Sivas’ta, Balıkesir’de, Aksaray ve Denizli’de yapılan kongrelerle milli mücadele fikrinin memlekete mal edilmesine, yurdun silahla savunulması yolunda gerekli askeri ve idari örgütlerin meydana getirilmesine çalışılıyordu. Bu arada Aksaray’ın idari statüsünde önemli bir değişikliğe gidilerek 14 teşrini evvel l336/14 Eylül 1920 tarihinde B. M. Meclisi Âlisi kararı ile müstakil livaya ifrağ olunup Koçhisar ve Arapsun kazaları raptedilmiştir.
Aksaraylılar, Milli Mücadelenin kazanılması için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamıştır. Çeşitli ihtiyaçlar için toplanan maddi yardımlar cepheye gönderilirken, çok sayıda Aksaraylı da bizzat cephede düşmanla savaşmaya gitmiştir. Aksaraylılar bu savaşta 344 şehit vermiştir. İstiklal Savaşı’nda Aksaray’ın verdiği bu sayının diğer vilayet ve kazalarınkiyle mukayese edildiğinde çok büyük olduğu görülecektir.
VİLAYET OLUŞUNUN TARİHÇESİ
1933 yılında çıkartılan bir kanunla kaza olarak Niğde’ye bağlanan Aksaray, bunu bir türlü kabullenememiştir. Çünkü nüfus bakımından, toprak bakımından, gelişmişlik bakımından bağlandığı Niğde Vilayetinden daha ön sıralardadır. Üstelik coğrafi konumu daha elverişlidir.
Niğde milletvekili olarak seçilip T.B.M.M. de görev alan her Aksaraylı, verdikleri kanun teklifleri ile vilayet olma arzularını bütün yurt sathına duyurmuşlardır. Bu konuda ilk büyük çalışma Niğde Milletvekili olan Aksaraylı Oğuz Demir TÜZÜN tarafından yapılmıştır. Oğuz Demir TÜZÜN, 01.04.1964 yılında verdiği bir kanun teklifi ile Aksaray’ın tekrar vilayet olmasını dile getirir. Meclis İçişleri ve Bütçe Plan Komisyonunda görüşülerek kabul edilir, ancak, Adana Milletvekili Kemal SARIİBRAHİMOĞLU’nun muhalefet şerhiyle birlikte Millet Meclisine sunulan teklif, meclis dosyalarında öylece kalırken, 1971 yılında yapılan ikinci teşebbüs de ise sonuçsuz kalmıştır.
1987 genel seçimleri sonucu meclise Niğde Milletvekili olarak giren Aksaray milletvekilleri Raşit DALDAL ve Mahmut ÖZTÜRK’de aynı konuda çalışmalar yapar. Verdikleri kanun teklifleri ile Aksaray’ın il yapılmasını isterler. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet ALTINSOY’un da destekleriyle Millet Meclisinde görüşülen ve kabul edilen tasarı 15.06.1989 gün ve 3578 sayı ile kanunlaşmış ve Aksaray 56 yıl sonra tekrar özlemine kavuşmuştur.
Aksaray’ın 1989 yılında Vilayet olmasından sonra ilk Vali Rıdvan YENİŞEN’dir. Rıdvan YENİŞEN’den sonra sırası ile Ferit ÜNAL, Aslan YILDIRIM, Cahit KIRAÇ, Emir DURMAZ, Kadir ÇALIŞICI, Hüseyin Avni COŞ, Sebati BUYURAN, Orhan ÂLİMOĞLU ve Selami ALTINOK Aksaray Valiliği yapmış, Bakanlar Kurulunun 16/02/2014 tarih ve 2014/5916 sayılı kararı ile Şeref ATAKLI Aksaray Valiliğine atanmıştır. Vali Şeref ATAKLI hâlen bu görevi yürütmektedir.
AKSARAY ADI NEREDEN GELMİŞTİR?
Tarihte kurulan her köyün, her şehrin adının ister gerçek olsun, ister rivayet, isterse efsane bir hikayesi vardır. Aksaray’ın da adı hakkında birçok rivayet, birçok efsane anlatılır. ilk adının I. Hattuşili’ye ait eski Hitit metinlerinde geçen “Nenessa (Nenossos) olduğu sanılmaktadır. M.Ö. 718 yılında Yeni Asur kralı II. Sargon vergi vermeyi durduran ve Muşkili Mita (Frig kralı Midas) ile Kargamış Kralı Pisiris ile işbirliğine giren Şinukhtu’lu Kiaki’ye karşı Tabal seferi başlatmıştır. Aksaray yakınlarında olduğu düşünülen bu kentin adı, eski Asur metinlerinde Şinakhatum olarak geçmektedir. Sefer sonucunda Kiaki’nin egemenliği sona ermiş, Şinukhtu kenti Atunalı Kurti’nin yönetimine bırakılmıştır. Aksaray Merkezinde bulunan Hitit hiyeroğlifli stel de Aksaray’ın Geç Hitit dönemindeki Şinukhtu kenti olduğunu desteklemektedir.
Persler bölgeyi işgal ettiklerinde “Güzel atlar ülkesi” manasına gelen “CAPPADOCIA” adını bu bölgeye vermişlerdir. “Garsaura” olarak bilinen Aksaray’a M.Ö. 42’de son Kapadokya Kralı Archelais kendi adına atfen “Kolonea-Archelais” adını vermiştir. Orta Çağlarda, Bizans Döneminde bu adın “Taxara” şeklinde değiştiği izlenir. En eski Selçuknamelerde “Aksera, Aksara” sözcükleri kentin adı olarak kullanılmıştır. Aksaray’da büyük evliyalar yetişmesinden dolayı, bir diğer adı da “Şehr-i Süleha” dır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu kent, “Piga Helena” olarak nitelemiştir.
“Aksaray” adına dair rivayetler şöyledir;
Dar-üs-Zafer
Haçlı seferleri sırasında II. Kılıçarslan başkent Konya dışında askeri bir üs kurmayı düşünür. Bunun için de günümüzdeki Aksaray’ı seçer. Şehri sağlam surlarla, medrese, cami, hastane, bedesten vb. kamu yapılarıyla süsler. Her zafer dönüşünde Aksaray’a uğrar, şenlikleri burada başlatır. Şehire de”Zafer Yurdu” manasında “DAR – ÜS – ZAFER” adını verir.
Şehr-i-Süleha
Kılıçarslan burayı o kadar çok sevmektedir ki, kötü niyetli kişilerin bu kente giremeyeceğine dair bir ferman çıkartır. Suç işleyenin hemen başı vurulacaktır. Evliya Çelebilnin anlattığına göre bu amaçla sarayın giriş kapısının iki yanına tunçtan iki aslan heykeli yaptırır. Bunlar şehre gözcülük eder, kötü niyetli kişiler kente girdiklerinde aslanlar ağızlarından çıkardıkları alevlerle onları yakar, kül ederler. Bu yüzden iyilerin, doğruların, salihlerin yaşadığı Aksaray’a “iyilerin Yurdu”, “Salihlerin Şehri” anlamına gelen “ŞEHR-İ SÜLEHA” adı verilmiştir.
Aksaray da Gezilecek Yerler
Ihlara Vadisi
Dünyanın en güzel vadilerinden olan Ihlara Vadisi’ne Kapadokya’nın giriş kapısı da diyebiliriz. Tarihte adı ‘Peristremma’ olarak anılan vadinin içinden Melendiz Çayı geçerken doğasını yeşertip, ağaçlarından meyvelerin sarktığı, sularında balıkların oynadığı gizli bir cennete dönüştürüyor. Duvar gibi dik kayalıklarla çevrili, derinliği neredeyse 120 metreye kadar inen vadide, bağlar bahçelerle kaplı yeşil bir şeritle karşılaşıyorsunuz.
Vadinin üst kısımlarında karasal bir iklimin etkisini hissederken, içine indiğinizde birden Akdeniz iklimine giriveriyorsunuz. Hasan Dağı’nın lav püskürmesiyle çöken alanda yüzyıllar süren ırmak aşındırmasıyla oluşan vadi, kendini dış dünyadan soyutlayan izole görüntüsüyle ilk Hristiyanların sığınağı olmuş. Kayalara oyularak yapılmış onlarca kilise, İncil’den sahneler çizilmiş sanat eseri birçok fresk, bu vadiyi bir tarih hazinesi olarak dünyanın tanıdığı bildiği bir yer haline getiriyor. Ihlara’dan başlayıp 14 km boyunca Selime’ye kadar devam eden bu vadide tarih M.S. 4. Yüzyılda başlıyor. Kiliseleri ise sizi yüzyıllar öncesindeki büyüsünün içine çekiveriyor.
Vadide 105 dini yapı olmasına rağmen günümüzde sadece 14 tanesi gezilebiliyor. Bu kiliselerden bazıları;
Ağaçaltı Kilisesi
Muhteşem Ihlara Vadisi kiliselerinden Ağaçaltı Kilisesi’nin girişi toprağın altında bulunuyor. Serbest haç planlı yapılmış kiliseyi gezmek istediğinizde ikinci katından giriş yapabiliyorsunuz. Kilisenin içindeki silinmiş freskler ise sizi hayal kırıklığına uğratmasın. Hazreti İsa’nın göğe yükselişi, havariler ve peygamberler gibi Hristiyanlık tasvirleri ile İncil’den sahnelerin bazılarını hala görebiliyorsunuz. Kilise zamana yenik düşse de günümüzde bile büyülü bir atmosfer. Ağaçaltı Kilisesi’ni vadiye girişte merdivenlerden inerken göreceksiniz.
Karagedik Kilisesi
Yabancıların Saint Ermolaos, bizlerin ise Karagedik dediği kilise dik bir kayanın üzerinde yükseliyor. XI. Yüzyılda inşa edildiği düşünülen kilise Bizans sanatını yansıtan Kapalı Yunan Haçı mimarisi ve çoğu tahrip olmuş freskleriyle vadiye inmişken gezin diyeceğimiz yerlerden.
Kırkdamaltı Kilisesi
Güzelyurt ilçesinde Belisırma Köyü’nde bulunan kilisenin yapılış tarihi kitabesinde yazana göre 1283 ila 1295 arası. Gürcü Prenses Tamara tarafından yaptırılan kilisenin duvarlarında Hazreti İsa’nın göğe yükselişi, çarmıha gerilişi ve Hazreti Meryem’in yer aldığı sahneleri görmek mümkün.
Sümbüllü Kilise
Vadi içindeki en güzel kiliselerden biri olan Sümbüllü Kilise’nin bir manastır kompleksinin parçası olduğu düşünülüyor. Yapılış tarihinin ise XI. –XII. yüzyıllar olduğu tahmin ediliyor. Kilise kısmı dikdörtgen planlı, manastır olduğu kabul edilen bölüm ise iki katlı olarak kayalara oyulmuş yapıda Mikail ve Cebrail melekleri arasında Hz. Meryem, azizler ve İncil’den sahneler içeren freskler göreceksiniz.
Pürenli Seki Kilisesi
XI. yüzyıl başıyla XII. yüzyıl arasına tarihlenen fresklerinde Hazreti İsa ve Hazreti Meryem, azizler, İncil’den kısa hikayeler göreceğiniz kilisenin Narteks zemininde mezarlara rastlanmış. Freskler hala can alıcı ve hala mükemmel.
Ala Kilise
Hristiyanlığın ilk dönemlerine ait kilise Ihlara’daki her kilise gibi kayalardan oyulmuş gizli mabetlerden. Küçük girişler ve pencerelerle dünyevi bağlantı kuran kilisenin fresklerinde Hazreti İsa’nın doğumu, Mısırlı Meryem, Son Akşam Yemeği gibi İncil tasvirlerini göreceksiniz.
Bahattin Samanlığı Kilisesi
Henüz tarihi değerlerin kıymeti tam olarak bilinmezken 1950’li yıllarda bir dönem samanlık olarak kullanılan kilise Ihlara Vadisi sınırlarında, Belisırma Köyü’nde bulunuyor. Kilise ne zaman yapılmış kesin olarak bilinmese de X – XI. yüzyıllar arasında yapılmış olabileceği tahmin ediliyor. Kilisenin freskleri ise hala iyi durumda ve Hazreti İsa’nın yaşamından kesitler, Petrus ve Cebrail ile İncil’den sahneler tasvir ediliyor.
Yılanlı Kilise
Yılanlı Kilise adını batı duvarında yılanlar tarafından ısırılan dört kadın tasvirinden alıyor. Tasvirdeki hikaye ise oldukça ibret verici. Birinci kadın çocuğunu terk eden, ikincisi çoc