Amasya
AMASYA
Genel Bilgiler
Yüzölçümü: 5.701 Km²
Nüfus: 322.283 kişi
Yeşilırmak vadisi Harşena Dağı eteklerine kurulan Amasya, 8 bin yılın üzerinde eski tarihi boyunca krallık başkentliği yapmış, bilim adamları, sanatçılar, şairler yetiştirmiş, şehzadelerin eğitim gördüğü bir belde olmuştur. Kurtuluş savaşının başlangıç temelleri de Amasya'da atılmıştır. Amasya, tarihi ve kültürel zenginlikleri yanı sıra, özellikle Yeşilırmak kıyısına yapılmış Yalıboyu evleri ile dikkat çekmektedir.
Dünyanın en güzel Misket elması, kirazı, şeftalisi ve bamyasının üretildiği, tarih ve doğanın birlikte bulunduğu ilginç bir antik kent görmek istiyorsanız sıcakkanlı ve misafirperver Amasya sizi bekliyor.
Eskiçağda birçok Anadolu şehrinin kurucu (KTICIC) tanrısı veya kahramanının olduğu bilinmektedir. Bu mitolojik kuruluş Amasya için de geçerlidir.
Roma İmparatoru Septimius Severus (M.S. 193-211) dönemine ait bir Amasya sikkesi üzerinde yer alan ERMHC KTICAC THN POLIN yazıtından hareketle, Hermes’in Amasya kentinin kurucu tanrısı olduğu kabul edilmektedir.
Bu kısa açıklamadan sonra Amasya adının tarihçesine gelecek olursak; Hitit belgelerine göre Amasya’nın bilinen ilk adının Hakmiş [Khakm(p)is] olduğu sanılmaktadır. Bu isimin Perslerin Amasya’yı fethine kadar devam ettiği değerlendirilmektedir.
Amasya’nın Mitridates Krallığı Dönemi'ndeki adı “Amasseia” dır. Özellikle M. Ö. II. yüzyıldan itibaren darp edilen Amasya şehir sikkelerinde, AMASSEİA ibaresi açıkça görülmektedir. Zaten coğrafyacı Strabon’da Amasya için Amaseia sözcüğünü kullanmaktadır.
Amaseia sözcüğü, “Ana” anlamına gelen ve özellikle “Ana Tanrıça” yı kasteden ‘Ama’ ve onun çeşitlemesi olan ‘Mâ’ ibaresi ile bağlantılıdır. Bundan hareketle denilebilir ki Amaseia “Ana Tanrıça Mâ’nın şehri” anlamına gelmektedir. Ana Tanrıça Mâ, Perslerin Anadolu’yu fethinden sonra tapımı yaygınlaşan doğu kökenli bir tanrıçadır. Aynı zamanda bu tanrıça Mitridates ve Kapadokya’nın yerel tanrıçasıdır. Amaseia sözcüğü de Persler zamanındaki asıl söyleniş şeklinin Hellen ağzına uydurulmuş biçimidir.
Roma döneminde Amaseia adı fazla bir değişikliğe uğramadan AMACIAC (Amasia) olarak kullanılmıştır. Örneğin, İmparator Septımıus Severus, Caracalla ve Severus Alexander döneminde darp edilmiş Amasya şehir sikkelerinde, AMACIAC adını görmekteyiz. Bizans Devri'nde de Amasia adının değişmeden devam ettiği bilinmektedir.
Amasya’nın adı Danişmendliler zamanında ise bazen Amasiyye, bazen de Şehr-i Haraşna olarak anılmıştır. Selçuklu, İlhanlı, Beylikler ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde de Amasya adı herhangi bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir.
Amasya’daki ilk yerleşmeler mevcut bilgilerimiz ışığında Kalkolitik Çağa (M.Ö. 5500-3000) kadar uzanmaktadır. Kuşkusuz Amasya’nın tarihi, Kalkolitik Çağla sınırlandırılamaz. Bu nedenle denilebilir ki Amasya’nın tarihi de Anadolu’nun tarihi kadar eskidir. Fakat bunu somut temellere oturtabilmek için yoğun arkeolojik kazılar ve bilimsel araştırmalar yapmak gerekecektir.
Amasya sınırları içerisinde Kalkolitik Çağa ait önemli bazı yerleşmeler arasında, Amasya merkez Ovasaray köyü Hamam Tepesi höyüğü, Sarımeşe köyü Künbet höyük ve Ayvalıpınar köyü Ayvalıpınar höyüğü ile Suluova ilçesi Kanatpınar köyüDevret höyük ve Deveci köyü Yoğurtçu Baba höyükleri sayılabilir.
İlk Tunç Çağında da (3000-2500) Amasya’da yoğun bir yerleşmenin olduğu bilinmektedir. Bu dönem höyüklerine Amasya merkez Yassı höyük (Oluz höyük), Gümüşhacıköy ilçesi Sallar höyük, Merzifon ilçesi Hayrettin köyü Delicik Tepe höyüğü, Göynücek ilçesi Gediksaray höyük, Alakadı köyü Türkmenlik Tepe höyüğüve Merzifon ilçesi Kayadüzü höyük örnek verilebilir.
Orta Tunç Çağında (M.Ö. 2500-2000) Mezopotamya yazılı belgelerinde “Hatti Ülkesi” olarak bilinen uygarlığın sınırları içerisinde kalmıştır. M.Ö. 2500-2000 tarihleri arasında Anadolu’da güçlü bir uygarlık kurmuş olan Hattilere ait önemli yerleşmelerden biri de, Amasya Merkez ilçeye bağlı Mahmatlar Höyüğüdür.
Mahmatlar Höyük 1949 yılında ne yazık ki defineciler tarafından kaçak kazılar sonucu tahrip edilmiştir. Burada bulunan eserler daha sonra resmi makamlarca ele geçirilmiş olup altın, gümüş ve bronzdan oluşan bu eserler Hatti uygarlığının önemli yapıtlarındandır.
Hatti egemenliğine Hititler tarafından son verilmesi üzerine, Amasya şehri Hititlerin egemenlik sahasında kalmıştır. Kendilerini Nesice konuşanlar anlamına gelen Nesili sözcüğü ile adlandıran Hititler, Anadolu’da büyük bir siyasi birlik kurmuşlardır. Amasya şehri de bu dönemde Hititlerin sınırları içerisinde kalmıştır.
Hititlerin Amasya’daki önemli yerleşim yerlerinden biri Amasya merkez Doğantepe (Zara) beldesidir. Bu beldede bulunmuş olan ve M.Ö. 1400-1200 yılları arasına tarihlendirilen Hitit fırtına tanrısı Teşup’a ait olan bronz heykel, günümüze intikal etmiş önemli Hitit eserlerindendir.
Hititler, içinde bulundukları kuraklık ve kıtlığın etkisiyle yaşadıkları bunalımlı bir dönemde, bir görüşe göre Karadeniz dağlarının kavgacı insanları Kaşgaların diğer bir görüşe göre ise, içinde Friglerin de bulunduğu ve Balkanlardan Anadolu’ya gelen bazı kavimlerin akınları sonucunda, M. Ö. 1190 tarihi civarında egemenliğini yitirmişlerdir. Bu yıllarda meydana gelen yıkım, talan ve katliamlar sonucunda Amasya’nın da içinde bulunduğu orta Anadolu’da Karanlık Çağ olarak adlandırılan, bir dönem başlamış ve 400 yıldan fazla devam eden bu süreç hakkında, elde fazla bilgi bulunmamaktadır.
M. Ö. 750 den sonra Siyasal bir güç olarak tarih sahnesine çıkmış olan Frigler, Kral Midas döneminde (M.Ö. 725-695/675) sınırlarını genişletmiş ve bunun sonucunda Amasya yöresi de Friglerin egemenlik sahası içerisinde kalmıştır.
Frigler M.Ö. 676 yılında Kafkaslar üzerinden gelen Kimmerler’in şiddetli saldırıları karşısında dayanamayarak, kısa sürede güçlerini kaybetmiş ve yıkılma sürecine girmiştir.
Kimmerler; bu dönemde Anadolu’da yer alan güçlü devletler karşısında bir tehdit unsuru olmuş ve sanatsal açıdan ilişkide bulundukları toplumları etkilemişlerdir. Kimmerler, Karadeniz bölgesinde yayılmış ve bu dönemde Amasya ve civarı Kimmerlerin egemenlik alanı içerisinde kalmıştır.
Amasya’da Kimmerler devrine ait fazla eser olmamakla birlikte, Gümüşhacıköy ilçesi İmirler köyündeki bir kurgandan çıkarılarak Amasya Müzesine getirilen madenî savaş aletleri, bu döneme ait eserlerdendir.
Anadolu tarihinde M.Ö. 675-585 arası önemli bir güç olarak varlığını hissettiren Kimmerler ve İsikitler, daha sonra yavaş yavaş etkinliğini yitirmişlerdir.
Kimmerlerin yaşadığı çağda, İskitlerde tarih sahnesinde görülmektedir. Zaten Herodot’un da ifade ettiği gibi; İskitler genellikle Kimmerlerin yerleşim yerleri üzerine yerleşmişlerdir. Bu nedenle Amasya ve civarındaki Kimmer egemenliği sonrasında İskit egemenliği görülür.
Anadolu’daki iki büyük güç olan Lidya ve Med devletleri arasında, beş yıl boyunca süren savaşın son bulması üzerine, M.Ö. 585 yılında her iki güç arasında Kızılırmak sınır olarak kabul edilmiş ve bunun üzerine Amasya Pers egemenliğine kadar Medlerin sınırları içerisinde kalmıştır.
Kısa süren Med egemenliğinden sonra Amasya, M. Ö. 547/46 tarihinde Pers İmparatorluğunun kurucusu Kyros’un Lidya kralı Kroisos’u yenmesi üzerine, Anadolu’nun büyük çoğunluğu gibi Pers idaresi altında kalmıştır.
Persler, fetihler yoluyla egemen oldukları yerleri toplam yirmi satraplık halinde takdim ederek, buralara birer genel vali atamışlardır. Bu genel valiler, tacın muhafızı anlamına gelen satrap sözcüğü ile adlandırılıyordu. Bu dönemde Amasya, yaklaşık iki yüz elli yıl boyunca Kapadokya Satraplığı olarak bilinen bölgenin doğu sınırları içerisinde kalmıştır.
Bu dönemde, Sardes’ten başlayan ve Susa’da son bulan kral yolunun belli bir kısmı Amasya’nın da içinde bulunduğu Yeşilırmak ovasında geçmektedir.
M.Ö. 333 yılında meydana gelen İssus Savaşında; Pers kuvvetlerinin Büyük İskender’in güçleri karşısında yenilmesi sonucunda, Amasya’nın da içinde bulunduğu Kuzey Kapadokya (Pontos) bölgesi dışında, Anadolu’nun büyük bir kısmı Makedonya Krallığının egemenliğine girmiş ve böylelikle tarihte Hellenistik Çağ olarak bilinen ve Anadolu’da etkisini daha çok kültürel ve sanatsal boyutta hissettiren bir dönem başlamıştır. Bu dönem; özü itibariyle doğu ile batı inanç ve kültürlerinin sentezi olan bir dönemdir.
Büyük İskender’in erken ölümü üzerine (M.Ö. 323) Anadolu’da siyasi anlamda yeni bir süreç baş göstermiştir. Bu süreçte; Büyük İskender’in halefleri imparatorluğun birliğini sağlayamamış ve imparatorluk çeşitli krallıklara bölünerek dağılmıştır.
Bu gelişmeler yaşanırken M.Ö. 301 yılında Pers kökenli Mitridates Ktistes, Pontos Devletini kurarak Amasya’yı başkent yapmıştır.
Başkentin V. Mitridates Euergetes (150-120) döneminde Sinop’a nakledilmesine kadar, uzun yıllar Pontos Devletinin başkenti olarak kalmış olan Amasya’da, büyük bir imar faaliyeti başlamış ve özellikle Mitridates Eupator döneminde bu faaliyetle birlikte şehir bir kültür merkezi haline gelmiştir.
Bu dönemde; Pontos Devleti ile Roma İmparatorluğu arasında özellikle V. Mitridates zamanında gelişen iyi ilişkiler, Mitridates Eupator döneminde (M.Ö. 111-63) tersine dönmüş ve bunun sonucunda uzun yıllar süren Mitridates savaşları yaşanmıştır. En son M.Ö. 63 yılında Mitridates Eupator ile Romalı General Pompeius’un orduları arasında yapılan savaşta Eupator’un yenilmesi üzerine, Amasya Roma askerleri tarafından işgal edilerek tahrip edilmiştir.
Pompeius, Mitridates’e karşı kazanmış olduğu bu zaferden sonra, Pontos devleti egemenliğine son vererek Pontos’un topraklarını Bithynia bölgesiyle birleştirerek, Bithynia-Pontos Eyaletini oluşturmuştur. Bundan böyle Amasya ve civarı Roma egemenliği altına girmiştir.
Mitridates Eupator’un oğlu olan Kırım kralı II. Pharnakes, Roma İmparatorluğu içerisinde yaşanan iç savaşlar nedeniyle, Pontos Devletinin eski topraklarını bir süre geri almayı başarmış, fakat M.Ö. 47 yılında Zela (Zile) yakınlarında Caesar (sezar) komutasındaki Roma birlikleriyle yaptığı savaşta yenilmesi üzerine, Amasya’nın da içinde bulunduğu topraklar tekrar Roma egemenliğine geçmiştir.
Parthlar’ın Karia’ya kadar olan bölgeyi işgal etmeleri üzerine, Roma İmparatoru Antonius komutanları aracılığıyla Parthlar’ı yenerek onları Anadolu’dan atmıştır. Bu olaydan sonra Anadolu’ya gelen Antonius, Parthlar’ın olası saldırılarını önlemek amacıyla, kendi toprakları ile Parthlar arasında tampon bir bölge oluşturmak için, bazı vasal krallıklar kurdurmuştur. M.Ö. 39 yılındaki bu gelişmeye göre; İçinde Amasya’nın da bulunduğu Pontos bölgesi II. Pharnakes’in oğlu Darius’a verilmiştir.
Amasya bu dönemde Pontos Galaticus bölgesinin Metropolis’i olup, önemli bir şehir konumundadır. M.Ö. 25 yılında İmparator Augustus (M.Ö. 27 – M.S. 14) kendisine bağlı Provincia Galatia eyaletini kurarak birçok bölgeyle birlikte Pontos Galaticus bölgesini de bu eyalete bağlamıştır.
Roma İmparatorluğu döneminde eyalet statüsünde olan Amasya, aynı zamanda eyaletler arası yol sisteminin de merkezi konumuna gelmiştir. Örneğin Galatya ve Kapadokya yolları Amasya’da son buluyordu.
Amasya’da İmparator Domitianus’tan (M.S. 81-96) itibaren Severus Alexander (M.S. 222-235) dönemine kadar şehir sikkeleri darp edildiği de bilinmektedir. Bu sikkelerden birçoğu günümüzde Amasya Müze Müdürlüğü sikke koleksiyonunda yer almaktadır.
Amasya şehri; İmparator Diocletianus sonrasında Diospontus’un dinsel ve idarî merkezi durumuna gelmiş ve VIII. yüzyıldan itibaren ise Bizans’ın askerî vilâyetlerinden (thema) olan Armeniakon kaleleri arasında yer almıştır.
Büyük Selçuklu ordusunun 1071 Malazgirt savaşını kazanması üzerine, Sultan Alparslan’ın mahiyetinde bulunan üst düzey komutanlar, mahiyetlerindeki askerlerle birlikte Anadolu içlerine doğru akınlara başlamıştır. Bu akınlar sonucunda Anadolu’daki Bizans egemenliği sona ermiş ve kazanılan topraklarda, fetihleri yapan komutanlar Selçuklu Devletinin izniyle, kendi içinde bağımsız beylikler kurmuşlardır.
Bu süreçte Amasya ve civarı Danişmend Ahmet Gazi tarafından fethedilerek, bölgede Türk egemenliği dönemi başlamıştır. Bu dönemde Anadolu’ya gelmiş olan haçlı ordusuna karşı Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan ile Danişmend Ahmet Gazi komutasındaki birliklerin Amasya-Merzifon arasında 5 ağustos 1101 günü yapmış olduğu savaş sonucunda haçlı ordusu bozguna uğratılmıştır.
Danişmendlilerin yaklaşık yüzyıl süren egemenlik dönemi Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’ın 1175 yılında Amasya’yı ele geçirmesiyle sona ermiştir. Böylelikle Amasya şehri ve civarı Selçuklu egemenliği altına girmiştir.
II. Kılıç Arslan uzun süren saltanatı sırasında Selçuklu Devletini on bir oğlu arasında paylaştırmış (1185/1186) ve bu paylaşım sırasında Amasya Nizameddin Argunşah’ın hissesine düşmüştür. Nizameddin Argunşah’ın kardeşi II. Rükneddin Süleymanşah’ın (1196-1204) Selçuklu saltanatını ele geçirmesi üzerine birçok yöre gibi Amasya’da bu sultana bağlı bir il haline gelmiştir.
Selçuklu hükümdarı Alaeddin Keykubad, Moğolların bir tehdit unsuru haline gelmesi üzerine olası bir Moğol saldırısına karşılık, komşusu Harezm beylerinin deneyimlerinden yararlanmak amacıyla bazı illeri onlara timar (dirlik) olarak vermiştir. Amasya bu dönemde timar olarak Bereket Han’a verilmiştir (1231).
Sultan Alaaddin Keykubad (1220-1237) sonrasında ülkenin iyi yönetilememesi, Selçuklu Devletinde bazı toplumsal olayların meydana gelmesine neden olmuştur. 637H./1239M tarihinde meydana gelen ve merkezi Amasya olan Babaîler Başkaldırısı, bu dönemde görülen önemli toplumsal hareketlerin başında gelmektedir.
Baba İlyas Horasanî önderliğinde başlayan bu başkaldırıda, Baba İshak Kefersudî hareketin pratik sürecini Kefersud köyünden başlatmış ve bu başkaldırı süresince yaşanan gelişmelerde Amasya önemli bir tarihi yer olarak olaylara tanıklık etmiştir.
Selçukluların resmi tarihçisi İbn-i Bibi bu olayı kendince naklederken Babaîlerin Amasya’ya gelişini; “...Amasya’ya geldiklerinde kuvvet ve kudretlerinin ışığı her tarafı tutmuştu... ”Satırlarıyla ifade eder.
Başkaldırının büyüyerek yayılması ve katılımın çok olması sonucu, Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev (1237-1246) ihtiyaten Kubadabad kalesine çekilir ve bu sırada Amasya Subaşılığına atanan Hacı Armağanşah hareketin bastırılması için görevlendirilir.
Sonuçta kanlı bir şekilde bastırılan Babaîler Başkaldırısının önderi Baba İlyas, Hacı Armağanşah tarafından tekkesinde ele geçirilerek, Amasya Kalesi burçlarına astırılır.
Selçuklu Devleti’nin 1243 Kösedağ Savaşında Moğollara yenilmesinden sonra, Anadolu’nun neredeyse her yanı yağmalanmaya başlanmış ve Selçuklu Devleti yarım yüzyılı geçkin bir süre Moğollar tarafından sömürülmüştür. Bu yağma ve sömürü ortamında doğallıkla Amasya’da etkilenmiştir.
Anadolu’yu işgal etmiş olan Moğollar daha çok Amasya’nın da içinde bulunduğu Orta Anadolu Bölgesine yerleşmişlerdir. Bu yerleşenlere genellikle Tatar adı verilmektedir. Bu dönemde Amasya’ya yerleşenler ise daha çok sol kol oymakları olarak da bilinen Ca’unğar oymaklarıdır.
İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han’ın 1335 yılında ölümü sonrasında, İlhanlıların Anadolu genel valisi bulunan Sultan Alaeddin Eratna bağımsızlığını ilan ederek, Eratnalılar Devletini kurmuş ve bu gelişmeler sonrasında ise Amasya 742H./1341M.tarihinde Eratnalıların egemenliği altına girmiştir.
Amasya aynı yıl merkezi Niksar olan Taceddinoğulları Beyliği tarafından işgal edilmiş, bir süre bu işgale ses çıkarmayan sultan Eratna, Mısır Memlûklu sultanı Melik Nâsır’ın himaye ve desteğini sağladıktan sonra, işgalciler üzerine emirlerinden Tüli Bey’i göndermiş ve bunun üzerine Tüli Bey, Amasyalıların da yardımıyla, Amasya ve çevresini Taceddin Doğanşah’ın elinden alarak bu işgale son vermiştir.
Bu dönemde; Zeyneddin Tüli Bey Amasya Emirliği yapmış onun ölümünden sonra ise 747H./1347M.yılında Hacı Kutluşah, Amasya Emirliği görevine getirilmiştir. Sonrasında ise Hacı Kutluşah’ın büyük oğlu Şahabeddin Ahmet Şah, 753H./1352M.ortalarında Amasya Emiri olmuş, 757H./1356M.yılında ise, Emir Kebir Şücaaddin Süleyman Bey Amasya Emirliğini zorla ele geçirmiş, ondan da tekrar Şahabeddin Ahmet Şah 759H./1358M.tarihinde Amasya Emirliğini geri almıştır.
760H./1359M yılında Amasya Emirliği görevine Hacı Kutluşah’ın diğer oğlu Hacı Şadgeldi Paşa getirilmiş ve 762H./1361M yılında ise, eski Amasya Emiri Şücaaddin Süleyman Bey’in oğlu Alaaddin Ali Bey Amasya Emiri olur. Fakat Kaynar Vakıasından sonra 763H./1362M tarihinde Hacı Şadgeldi Paşa ikinci kez Amasya Emiri olarak tarih sahnesinde görülür.
Sultan Eratna’dan sonra devleti yöneten sultanların zayıf olmaları ayrıca, zevk ve sefaya düşkünlükleri devlet otoritesinin sarsılmasına ve görev yapan idarecilerin bağımsızlık fikrine kapılmalarına yol açmıştır. Bu yıllarda Amasya Emiri Hacı Şadgeldi Paşa da, kendi başına buyruk hareket etmeye başlamış ve daha sonra ise beyliğini ilan etmiştir.
Şadgeldi Paşa döneminde, Amasya’da kayda değer imar faaliyetleri görülür. Bu dönemde; 764H./1363M.tarihinde Amasya Kalesi onarılır ve eski darphane yenilenir. Ayrıca Amasya’da büyük bir kağıt fabrikası yaptırılır. Bu faaliyetlerle birlikte 773H./1372M.tarihinde yapımı biten cami, medrese ve imaretten oluşan bazı yapı birimlerinin de yaptırıldığı bilinmektedir.
Eratna Devleti naibi Kadı Burhaneddin ile 1381 yılında yaptığı savaşta hayatını kaybeden Hacı Şadgeldi Paşa’dan sonra oğlu Fahrettin Ahmet Bey Amasya Emirliği görevini üstlenmiştir.
Fahreddin Ahmed Bey de babası gibi Kadı Burhaneddin ile devamlı bir mücadele içerisinde olmuş fakat bu mücadelelerden bir sonuca varamamış olması nedeniyle, başka bir sancağa karşılık Amasya’yı Osmanlılara vermeyi teklif etmiş, bunun üzerine 795H./1393M.tarihinde şehzade Çelebi Mehmed komutasındaki Osmanlı ordusunun Amasya’ya gelmesi üzerine, şehir Osmanlı idaresine girmiştir.
15. yüzyılın başında Timur’un Anadolu’yu işgal etmesi ve büyük yıkımlar yapmaya başladığı süreçte, Amasya da Timur’un askerlerince kuşatılmış ve bu kuşatma yedi ay boyunca devam etmiştir.
Yıldırım Bayezid’in Ankara Savaşında (1402) Timur’a yenilerek esir düşmesi ve sonrasında şehzadeleri arasında meydana gelen taht kavgaları üzerine, Fetret Devri olarak bilinen bu dağılma sürecinde Osmanlı birliğini sağlamaya çalışan ve bunda da başarılı olan Çelebi Sultan Mehmet, bu mücadele yıllarında Amasya’yı kendisine merkez edinmiştir.
1402 yılında Yakut Paşa’nın Amasya Emiri olduğu dönemde, Timur tarafından Kara Devletşah Amasya’ya emir olarak atanmış, fakat Kara Devletşah Amasya halkı ve ileri gelenlerince zalim bir insan olarak bilindiğinden onun emirliği tanınmamış ve şehre girmesine izin verilmemiştir. Bunun üzerine Kara DevletşahKağala/Hakala köyünde konaklamış ve burada şehrin diğer kısımlarına hükmetmiştir.
Çelebi Sultan Mehmet, Kara Devletşah’ın bu şekilde hareket etmesine karşılık, onunla savaşarak bozguna uğratmış ve Kara Devletşah savaş meydanında öldürülmüştür.
Osmanlılar devrinde Amasya, 15. yüzyılın ilk yarısından itibaren şehzadelerin görev yaptığı bir sancak ve aynı zamanda Eyalet-i Rum’un da merkezi konumundadır.
Amasya, Yörgüç Paşa’nın Beylerbeyi olduğu dönemde (1422/1435); Sivas, Tokat, Çorum ve Samsun sancaklarından müteşekkil bir vilayet olup, bu dönemde Amasya’ya “Rumiyye Vilayeti” deniliyordu.
Bu dönemde Amasya ve civarında Kızıl Koca Oğulları namıyla bilinen ve mevcut sistemin disiplini altına girmemiş olan bir Türkmen topluluğunun ortaya çıktığı ve bu topluluğun yörede haramilik-eşkıyalık yapmıştır. Yörgüç Paşa’nın ise bazı hileler ile bu grubu ve liderlerini kandırarak, Amasya’ya bir ziyafete davet ettiği ve bu davet sonunda hepsini yakalatarak, kılıçtan geçirtmiştir. Kaçarken yakalananları ise Amasya’daki mağaralara hapsedip, saman buğu ile öldürttüğü bilinmektedir.
Osmanlılar devrinde Amasya’da görülen önemli olaylardan biri de, tarihte Celalî İsyanları olarak bilinen toplumsal olaylardır. Özellikle 16. yüzyılda yaşanan bu olaylarda celalî grupları daha çok içinde Amasya’nın da bulunduğu Yeşilırmak havzası içerisinde hareket etmişlerdir. Bu dönemde Amasya’da büyük kargaşalar yaşanmıştır.
Bu isyanlar içerisinde özellikle Amasya Sancak Beyliği de yapmış olan Urfalı Kara Yazıcı Abdülhalîm’in yaşattığı kargaşa, Amasya’da meydana gelmiş önemli olaylardandır. 1011H./1603M.tarihinde yaşanan bu olaylarda Kara Yazıcı Abdülhalîm’in taraftarları Amasya yakmışlardır. Bu talan hareketi öylesine şiddetli bir şekilde yaşanmıştır ki, bu sırada Amasya eşraf ve âyânı servetleriyle birlikte kral mezarları içerisine sığınmak zorunda kalmıştır.
Amasya, Osmanlı İmparatorluğu tarihinde önemli olan bir antlaşmaya da tarihi yer olmuştur. 1555 yılı nisan ayı sonunda yapılmış olan ve tarihte Amasya Antlaşması olarak bilinen bu antlaşma, İran-Safevî Hanedanıyla yapılmış ilk ve önemli antlaşmalardan biridir. Bu sırada Kanunî Sultan Süleyman Amasya’da ikamet etmektedir.
Osmanlı tarihine yön veren birçok şehzadenin Amasya’da yetişerek görev yapmış olması nedeniyle, Amasya Osmanlı tarihinde “şehzadeler şehri” olarak meşhur olmuştur. Bu şehzadeler arasında; Çelebi Sultan Mehmet, II. Murat, Fatih Sultan Mehmet ve II. Bayezid gibi sonradan padişah olmuş olanlarda vardır. Ayrıca, Amasya’da görev yapmış ve burada ölmüş bazı şehzadeler de bilinmektedir. Bu şehzadelerden bazılarının türbeleri yakın geçmişe kadar ayaktayken günümüzde mevcut değildir.
Osmanlılar tarafından fethedildiği tarihten itibaren şehzadelerin tahtgâhı olan Amasya, Şehzade Bayezid’in 967H./1559M tarihinde İran’a firar etmesinden sonra, şehzade (çelebi sultan) sancaklığından çıkarılmış ve bu tarihten sonra Amasya’da hiçbir şehzade görevde bulunmamıştır.
Celalî İsyanlarının bastırılması sonrasında, Amasya’da Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarına kadar kayda değer bir hareketliliğin yaşanmadığı bilinmektedir.
Birinci Dünya savaşı sonrasında, İtilâf Devletleri tarafından Osmanlı Devleti işgal edilmeye başlanmış ve bu sırada 19 Mayıs 1919 yılında bir umut ışığı olarak, Samsun’a gelen Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları 12 Haziran 1919 tarihinde de Amasya’ya gelmişti. 22 Haziran 1919 tarihinde Amasya Tamimi olarak bilinen kurtuluş genelgesini bütün yurda Amasya’dan ilân etmiştir.
Bu nedenle denilebilir ki, 1402 tarihinden sonra yaşanan Fetret Devrinde, Osmanlı birliğini sağlamaya çalışan Çelebi Sultan Mehmet’e sağlam bir sığınak olan Amasya, ikinci fetret devri denilebilecek Ulusal Kurtuluş Savaşında da, kurtuluş mücadelesinin önemli bir ilkesi olan “Ulusun bağımsızlığını ancak ulusun azim ve kararı kurtaracaktır” kararının alındığı merkez olması açısından, tarihi bir görev üstlenmiştir.
Amasya'da Karadeniz iklimi - Kara iklimi arasında bir geçiş iklimi hüküm sürer. Yazları Kara İklimi kadar kurak, Karadeniz iklimi kadar yağışlı değildir. Kışları ise Karadeniz iklimi kadar ılıman, Kara iklimi kadar sert değildir. Bu bölgede Karadeniz ardı iklimi etkili olmaktadır.
Yazları sıcak ve kurak, kışları yağışlıdır. İlkbahar en çok yağış alan mevsimdir. Merzifon, Suluova, Gümüşhacıköy ve Hamamözü ilçeleridir. Bölgenin genel iklim özelliklerini yansıtmaktadır. Merkez İlçe, Taşova ve Göynücek İlçeleri daha çok karasal iklim özelliği göstermektedir.
Yağış
İl Merkezinde 1937 Yılından bu yana yapılan Meteorolojik ölçümlerde yıllık ortalama yağış: 436,7 mm, Merzifon’ da 436,9 mm, Gümüşhacıköy’de 458,3 mm, Taşova’ da 400,0 mm, Gönücek’ te 427,6 mm olarak ölçülmüştür.
Sıcaklık
İl Merkezinde yıllık ortalama sıcaklık 13,6 Co, yıllık ortalama nispi nem % 61olup en yüksek sıcaklık 30.07.2000 tarihinde 45,0 Co, en düşük sıcaklık 23.02.1985 tarihinde -20,4 Co, tespit edilmiştir. Temmuz ve Ağustos ayları en kurak aylar olup, ilkbahar en fazla yağış alan mevsimdir. Yıllık ortalama donlu gün sayısı 50 gündür.
Rüzgâr
İl genelinde rüzgar yönü Kuzeydoğudan esen poyraz rüzgarıdır. Ancak İl merkezinin topografik yapısı nedeniyle 1. derece Rüzgar yönü Kuzeybatıdır. Ortalama rüzgar hızı 1,8 m/sn olup, yıllık ortalama kuvvetli rüzgarlı gün sayısı 65 gün, yıllık ortalama fırtınalı gün sayısı 12 gündür. En kuvvetli rüzgar 24.09.1996 tarihinde Kuzeybatıdan 36,0 m/sn olarak kayıtlara geçmiştir.
Amasya İli merkez ilçedeki ormanlar büyük ölçüde Akdağ bölgesinde yayılış göstermekte, yükseklerde sarıçam, karaçam ve kayın, düşük rakımlarda kızılçam, ardıç, meşe, gürgen ve titrek kavak yayılış göstermektedir. Bunun yanında yabani ahlat ve erik gibi ağaççıklar, sürünücü ardıç gibi çalı formları da vardır.
İl’in ormanlık alan yüzdesinin en fazlası, Taşova İlçesi’nde bulunmaktadır. Özellikle Akdağ ve Boğalı dağ silsilelerinin kuzeye bakan yamaçları ile Destek Çayı’nın kuzeyindeki bölgede, 1000 m yükseltiden sonra iyi vasıflı kayın ormanları bulunmaktadır. Güneye bakan yamaçlarda ise Yeşilırmak Vadisi’nden başlayıp yukarılara doğru sırasıyla kızılçam, meşe türleri, karaçam ve sarıçam yer yer saf yer yer de karışık ormanlardan oluşmaktadır. Ayrıca gürgen, kayacık, üvez, kızılcık, akçaağaç, geyik dikeni, sandal ve fındık gibi ağaç ve ağaççıklar, böğürtlen, eğrelti, yabani gül, katran ardıcı, laden, ısırgan otu ve orman gülü gibi bitki örneklerine rastlanmaktadır.
Merzifon İlçesi Tavşan Dağı’nda bloklar halinde kayın ormanları ve bu ormanlar içerisinde münferit olarak yabani kiraz, ayı fındığı, akçaağaç, ıhlamur, gürgen gibi yapraklı türler bulunmaktadır. Bunun yanında yükseklerde sarıçam ve karaçam koru ormanları, daha düşük rakımlarda ve güney yamaçlarda ise meşe türlerinin oluşturduğu baltalık ormanları yayılış göstermektedir.
Yine Gümüşhacıköy İlçesi’nin Vezirköprü istikametindeki dağlık bölgelerinde sarıçam, karaçam, daha aşağılarda meşe türleri yayılış gösterir. Hamamözü’nde ise karaçamla birlikte meşe ormanları, yer yer de ardıç türlerine rastlanmaktadır.
Göynücek İlçesi Amasya İli’nin güneyinde yer alması ve İç Anadolu Bölgesi’ne geçiş zonunda bulunması nedeniyle, step bitki örtüsüne sahip bu bölgede bulunan ormanların ağırlığını baltalık olarak işletilen, meşe türleri ve kısmen de ardıç ağacı oluşturmaktadır.
Endemik bitkiler açısından yöre oldukça zengin tür(109) ve çeşitleri (246) içermektedir. Bu türler arasında yöresel adlarıyla hazeran, kuduz otu, akça çiçeği, dolama otu, mürdümük, bac biber ağacı, kaside, geven, yalancı havacıva, tüylü keten sayılabilr.
Amasya hem Yeşilırmak Nehrinin ana kollarının birleştiği, hem de dağların birleştiği bir noktada olması sebebiyle oldukça engebeli bir yüzey şekline sahiptir.
Deniz seviyesinden en yüksek noktası 2061 m. ile Akdağ Tepesi, deniz seviyesinden en düşük noktası ise 160 m. ile Taşova – Umutlu Köyünde Hasan Uğurlu Barajı’nın su toplanma alanının başladığı noktadır. Dağlar doğu batı istikametinde uzanır.
İldeki başlıca dağlar;
Canik Dağları: Kızılırmak’tan başlayarak, Yeşilırmak ve Kelkit Çayı ile Karadeniz arasından Melet Irmağına kadar uzanır. Deniz seviyesinden en yüksek noktası 2.181 m Amasya ili sınırları içerisindeki en yüksek noktası 1.376 m ile Çalıca Tepesidir.
Karaömer Dağı: Tersakan Çayı ve Destek Çayı ile Akdağ arsındadır. Kuzey Anadolu Fay hattı, Canik Dağları ile arasında sınırdır. En yüksek noktası 1.979 m ile Karaömer Tepesidir.
Akdağ: Güneyi Yeşilırmak, kuzeyi Şeyhsuyu ve Kocaalan Çayı ile çevrilidir. En yüksek noktası 2.061 m ile Akdağ Tepesidir.
Sakarat Dağı: Amasya Ferhatarası Vadisi'nden başlayarak Yeşilırmak ve Kelkit Çayı'nın arasından Köse Dağına kadar dayanır. En yüksek noktası 1.956 m ile Cami Tepesidir.
Sarıtaş Dağı: Yeşilırmak ile Deliçay arasındadır. Deliçay'ın Yeşilırmak'a karıştığı noktada başlayıp Kuruçay'da biter. Deniz seviyesinden 1.159 m Sarıtaş Tepesi'dir.
Buzlu Dağ: Zile ovası ve Çekerek Irmağı ile çevrilidir. En yüksek noktası 1.392 m ile Beşik Tepe'dir.
Karadağ: Çorum Çayı ile Çekerek Irmağı arasındadır. Çorum Çayı'nın, Çekerek Irmağı'na aktığı noktada biter. En yüksek noktası 1.524 m ile Kuş Yuvası Tepesi'dir.
Çakır Dağı: Çorum şehir merkezinden başlayıp Amasya Kalesi'ne kadar uzanır 1.375 m ile Yeldeğirmeni Tepesi'dir.
Eğerli Dağı: Çorum ovasından başlayıp Merzifon ovasına kadar uzanır. En yüksek noktası 1.776 m ile Kaldırım Tepesi'dir.
İnegöl dağı: Kuzeyi Kavşak Çayı, güneyi Hamamözü çayı, batısı Kızılırmak doğusu Gümüş ovası ile sınırlıdır. Deniz seviyesinden en yüksek noktası 1.873 m ile İnegöl Tepesidir.
Tavşan Dağı: Merzifon Ovasıyla Kızılmak ve Kuzçayı ile sınırlıdır. En yüksek noktası 1.901 m ile Yuvalı Tepesi’dir.
Akarsular
Amasya ilinin en önemli akarsuyu Yeşilırmaktır. Amasya ili sınırları büyük oranda Yeşilırmak havzasında yer almakta olup, Gümüşhacıköy ilçesinin bir kısmı Kızılırmak Havzası'nda yer almaktadır.
Yeşilırmak: Sivas İli Suşehri İlçesi’nin güneybatısındaki Köse Dağları’ndan doğan Yeşilırmak 519 km uzunluğundadır. İl arazisine güneyden girerek Kayabaşı mevkiinde 256 km. uzunluğundaki Yozgat topraklarından doğan Çekerek Çayı ile Kayabaşı’nda birleşir. Amasya şehir merkezinden geçerek, Ladik Gölü'nden çıkan Tersakan Çayı ve Taşova Erbaa sınırında Kelkit Çayı ile birleşerek Samsun il sınırları içinde Çarşamba’dan Karadeniz’e dökülür. Yeşilırmak nehrinin bu zamana kadar ölçülen maksimum debisi 1.914 m3/s, minimum debisi 1.83 m3/s ve ortalama debisi 121 m3/s dir. Yıllık toplam akım ise 5707x106 m3 tür. Taşkınlar genellikle mart, nisan, mayıs aylarında gerçekleşir. Amasya İl sınırları içinde kalan kısmı 129 km dir.
Tokat’ın 35 km doğusunda Almus İlçesi’nin bulunduğu yerde Yeşilırmak üzerinde, 80 m yükseklikte Almus Barajı, hemen sonra da Ataköy Barajı vardır. Ayrıca Çarşamba İlçesi’nin 40 km güneyinde Ayvacık’ta 175 m yükseklikte Hasan Uğurlu Barajı ve onun mansabında Balahor’da Suat Uğurlu Barajı mevcuttur.
Çekerek Irmağı: Sivas İli’nin 50 km kuzeybatısındaki 2500 m yükseklikteki Yıldız Dağları’ndan doğar, batıdan gelen Çorum Çayı ile birleşerek, Amasya’nın 15 km güneyinde Yeşilırmak’a karışır. Çekerek Irmağı’nın uzunluğu 200 km, Amasya İl sınırları içinde kalan kısmı 45 km olup, şimdiye kadar ölçülmüş maksimum debi 362 m3/s, minimum debi 0.09 m3/s, ortalama debi ise 20 m3/s dir. Yıllık toplam akım ise 842x106 m3 tür. Taşkınlar mart, nisan ve mayıs aylarında meydana gelmektedir. Önemli kolları Çorum ve Efennik Çaylarıdır.
Çekerek Irmağı üzerinde özellikle Amasya İli’nin taşkınlardan koruması, enerji üretimi ve sulama amaçlı Süreyyabey Barajı inşa edilmektedir.
Tersakan Çayı:1.925 m yükseklikte Akdağ eteklerinden doğar, Ladik Gölü’nün fazla suyunu alarak Havza İlçesi’nden geçer ve Amasya İli içerisinde Yeşilırmak’la birleşir. Uzunluğu 100 km, Amasya İl sınırları içinde kalan kısmı 41 km olup şimdiye kadar ölçülmüş maksimum debisi 317 m3/s, minimum debisi 0.021 m3/s, ortalama debisi 3.96 m3/s'dir. Yıllık toplam akım ise 125x106 m3 tür. Taşkınlar genellikle mart, nisan, mayıs ve yaz aylarında sağanaklar nedeniyle olur.
Tersakan Çayı’nın Şeyhsuyu, Gümüşsuyu, Derinöz ve Salhan çayı önemli kollarıdır. Bu kollar üzerinde Gümüşhacıköy Ovası, Merzifon Ovası ve Suluova yer almaktadır. Ayrıca Derinöz Çayı üzerinde Derinöz Barajı vardır.
Kelkit Çayı: Erzincan’ın kuzeybatısında 2600 m yükseklikteki dağlardan doğar. Doğu-Batı istikametinde Kelkit, Suşehri, Koyulhisar, Reşadiye, Niksar, Erbaa ilçelerinden geçerek Amasya-Tokat sınırında Yeşilırmak ile birleşir. Uzunluğu 400 km, şimdiye kadar ölçülmüş maksimum debisi 905 m3/s, minimum debisi 47 m3/s, ortalama debisi 70.5m3/s dir. Yıllık toplam akım ise 2526x106 m3 tür.
Destek Çayı: Karaömer Dağı ile Canik Dağları arasından akar Taşova’dan Yeşilırmak'a karışır. 35 kilometre uzunluğundadır. Minimum debisi 0,5 m3/sn. maksimum debisi 130 m3/sn. dir
Deliçay: Sakarat Dağı Buğalı Yaylalarından doğar Yeşilırmak'a karışır. 48 km uzunluğundadır. Minimum debisi 0,5 m3/sn. maksimum debisi 212 m3/sn. dir.
Kuruçay: Yeşilırmağa akar. Amasya-Tokat il sınırındadır. Sakarat dağından doğar. 50 kilometre uzunluğundadır.
Gökdere Çayı: Canik Dağlarından doğar. Taşova ilçesindedir. 40 kilometre uzunluğundadır.
Kavşak Çayı: Tavşan dağından doğar Kızılırmak'a karışır. Sulama amaçlı Karadere Barajı vardır.
Hamamözü Çayı: İnegöl dağından doğar Kızılırmak'a karışır.
Amasya’da Gezilecek Yerler
Alçak Köprü
Amasya il merkezinde, Roma döneminden günümüze kalan tek köprüdür. Tamamı kesme taştan yapılmıştır. Zamanla ırmak seviyesinin yükselmesi ve ırmak yatağının dolması nedeniyle yüksekliğini kaybetmiş, bu nedenle halk arasında “Alçak Köprü” olarak anılmaya başlamıştır.
Amasya Taşhan
Giriş kat dükkânlardan üst kat ise imalâthanelerden oluşuyor. Buraya kadar gelmişken bir kökboyalı ürün alınmalı. Yine girişte çay bahçesi karşılıyor sizi.
Kurtboğan Türbesi
Asıl ismi Hamza olup, Fatih Sultan Mehmed Hanın hocası Akşemseddin hazretlerinin babasıdır. Büyük velîlerden Pîr İlyâs hazretlerinin halîfelerinden olan Hamza Efendinin türbesi İstasyon Mahallesindedir.
Hızır Paşa Camii
İlk dönem Osmanlı mimarisinde görülen ve Amasya’da Bayezid Paşa ve Yörgüç Paşa camilerinde de örneği görülen zaviyeli (ters T planlı) camilerdendir.
Kralkaya Mezarları
Hatuniye Mahallesi’nin dar sokaklarından, tren yolunu geçerek çıkılan mezarların arasında, kayaya oyulmuş yollar ve merdivenler bulunmaktadır. Yeşilırmak Vadisi boyunca, irili ufaklı 21 mezar olduğu bilinmekle birlikte bunlardan sadece birkaç tanesi günümüze gelebilmiştir.
Mehmet Paşa Camii
1486 yılında II. Bayezid’in oğlu Şehzade Ahmet’in lalası Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Arkeoloji Müzesi
Hitit, Helenistik, Roma, Bizans, İlhanlı, Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerine ait taş eserler bulunmaktadır.
Şehzadeler Gezi Yolu
Şehzadelerin Amasya’daki tarihi burada sergileniyor. Yolun sonuna doğru Ferhat ile Şirin’in de heykellerini görmeden gitmeyin.
Amasya Çarşısı
Hem tarihi açıdan hemde alışveriş açısından çok güzel bir yer herkese tavsiye ederim.
Saraydüzü Kışla Binası Milli Mücadele Müzesi
Amasya tamiminin imzalandığı ve zamanında Atanın konakladığı kışla. Asıl yeri deprem nedeniyle yıkılmış. Tarihi yaşatmak amacıyla yeni yerine tekrardan yapılmış.
Amasya Kalesi
Yeşilırmak’ın kuzeyinde bulunan ve Harşene Dağı adı verilen dik kayalıklar üzerindedir. Kalenin “Helkıs”, “Saray”, “Maydonos”ve “Meydan” adlarında dört kapısı, kale içinde “Cilanbolu” adlı bir su kuyusu, sarnıcı ve zindanları bulunmaktadır.
Şehzadeler Müzesi
Şehzadelikleri burada geçmiş olan Osmanlı sultanlarının aslına uygun resimlerinden yola çıkarak yaptırılan heykelleri ve kendi dönemlerini yansıtan kıyafetleri ile müzede sergilenmektedir.
Cilanbolu Kuyusu
Amasya Kalesi’nde çok sayıda dehliz ve su kuyuları bulunmaktadır. Bu kuyuların en ünlüsü Cilanbolu diye isimlendirilen yerdir. Cilanbolu Kuyusu, Harşena Kalesi’nin orta yerinde, büyük kapının hizasındabulunan yüksek yerde, güneyden kuzeye doğru gitmektedir. Yüz elli kadar basamakla aşağıya inilir.
Hazeranlar Konağı
Klasik Osmanlı konak yapısını merak edenler için orijinalliği ile ideal bir yer.
Sultan II. Bayezid Camii & Külliyesi
Muhteşem bir Osmanlı mimarisi daha. Tek kelimeyle insanın içi huzur doluyor. Bu arada, caminin önünde, şadırvanın iki yanında bulunan çınar ağaçları ise caminin inşaatı sırasında buraya dikilmişler, 500 yılı aşkın bir zamandır cami bahçesine gölgelerini düşürmektedir.