Afyonkarahisar
AFYONKARAHİSAR
İlimiz binlerce yıllık medeniyetlerin kültür ve sanatını yansıtan arkeolojik kalıntılarıyla, asırlık yapılarıyla, milyonlarca yılda oluşmuş mağaralarıyla, termal zenginlik ve doğal güzellikleriyle, ören yerleriyle yüzyıllardır alın teri ve göz nuru süre gelen el sanatlarıyla, peri bacalarıyla, açık hava tapınaklarıyla ve mutfağıyla turizm potansiyeli fazla olan bir yöremizdir. İlimiz, yerli ve yabancı turistler için “deniz dışında” aranan pek çok tarihî ve tabiî güzelliklerin bulunduğu bir turizm cenneti konumundadır. Kaplıcaları, zengin doğal yapısı, tarihi eserleri, alternatif turizm çeşitliliği, kültür ve inanç turizmi, festival ve şenlikler gibi çeşitli turizm değerlerine sahip olan Afyonkarahisar, Anadolu’nun batı yakasında bir kavşak noktası olup, kara ve demiryolu ile doğuyu batıya, kuzeyi güneye bağlayan doğal bir kapı konumundadır. Deniz ve güneş turizmine alternatif olarak son yıllarda çok önem kazanan ve sağlık turizminin bir parçası olan termal turizm açısından ilimiz “TÜRKİYE’NİN TERMAL BAŞKENTİ” haline gelmiştir.
Şehir merkezinde volkanik özellikli dağlar arasında 226 m. yükseklikte, yalçın, yüksek ve konik bir tepe olan ve kale olarak adlandırılan yer, Hititlerden günümüze kadar insanların ilgisini çekmiş ve savunulmaya uygun olmasına karşın aşağı, orta ve yukarı sur olmak üzere üç kat surla çevrelenerek daha da savunulmaya elverişli konuma getirilmiştir.
Bu özelliğinden dolayı Hititler; HAPANUVA, Romalılar ve Bizanslılar AKROİNON, Selçuklular, Beylikler ve Osmanlılar KARAHİSAR-ÎDEVLE, KARAHİSAR-Î SAHİP adını vermişlerdir.
Şehir merkezinde ve il sınırları içinde M.Ö. İkinci yüzyıldan günümüze kadar insanların geçim kaynağı olarak yetiştirilen, haşhaş bitkisinden elde edilen özsu anlamında ki OPIUM kelimesinin Afion olarak söylenmesinden dolayı Afyon adını almıştır.
Zamanla her ikisi birleştirilerek şehrimizin adı Afyonkarahisar olmuştur. İlk kez 17.yy.’daki mahkeme kayıtlarında bu adın verildiği bilinmektedir.
Bölge Frigya Kültürüyle bilindiği için Frig sonrasında, özellikle Roma ve Bizans dönemlerinde Frigya sıcak sularından dolayı da FRİGYA SALUTARİS (Şifalı Frigya) olarak adlandırılmıştır.
Tarih Öncesinde Afyonkarahisar :
M.Ö.3000 yıllarından itibaren yoğunlaşan, yerleşim yerleri bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi Kusura Höyük’tür., İlk kez madenin işlendiği ve Tunç’un kullanıldığı bu dönem, “Tunç Çağı” dır. Madenle birlikte, kullanıma ve ihtiyaca yönelik; taş, kil, kemik, tunç gibi maddelerden yapılan kap-kacak, kesici, vurucu, delici, ip eğirme ve dokuma araçları; yaşam ve ölümle ilgili eşyalar bulunmuştur. Bu dönemler Kusura, Kaklık ve Karaoğlan kazıları ile oldukça iyi tanınmaktadır.
Tarihte Afyonkarahisar :
Hititler (M.Ö. 1800-1200) :
M.Ö. 1800’den sonra Anadolu’da Afyonkarahisar’ın da içinde bulunduğu, Hitit Krallığı kurulmuştur. Hitit Devleti’nin bu ilk dönemi, Hint-Avrupa kaynaklı bir kültürün etkisi altındadır. Bununla birlikte Hatti’lerin din ve kültür özellikleri yok olmamıştır. Bu döneme ait Seydiler kasabası Yanarlar mevkiinde yapılan kazı ile eski Hitit küp mezarlığı ortaya çıkartılmıştır. Hititler, M.Ö. 1380 dolaylarında Arzava üzerine bir sefer düzenleyerek, bu beylikleri denetimi altına almış ve o dönemin en uzun ticaret yolunu (Boğazköy-Apassa[Efes]) Hitit ticaretine açmışlardır. Sonraları “Kral Yolu” adını alacak olan bu yol, Hisarköy, Bolvadin ve Dinar üzerinden Ege’ye ulaşmaktadır.
M.Ö. 2000’li yıllardan M.Ö. 8 yy.la kadar uzanan bu dönemde Anadolu’da Asur Ticaret Koloni Çağı, Eski Hitit, Hitit İmparatorluğu ve Geç Hitit dönemleri vardır. İlimizde de bu dönemlerin varlığı saptanmıştır. Koloni Çağına ait mühürler ve mezarlıklar; Eski Hitit dönemine ait Mezarlıklar, baltalar, kap-kacaklar, İmparatorluk dönemine ait çekiç mühür, bronz heykelcik, Hiyeroglif Stel ile kale surları; Geç Hitit dönemin ait ise kabartmalı stel önemli buluntular arasındadır.
Frigler (M.Ö. 1200-546) :
M.Ö. 1200 yıllarından itibaren Anadolu’ya yayılmaya başlayan Frigler, M.Ö.IX.yüzyıldan itibaren Kızılırmak kavisi ile Sakarya nehirleri arasında siyasî hâkimiyet kurmuşlar ve Gordion’u siyasî merkez, Pesinus’u da dini merkez yapmışlardır. M.Ö. 660 yılında kuzeydoğudan gelen Kimmerler’in saldırısıyla yıkılan Frig hakimiyeti, Afyonkarahisar, Eskişehir illeri arasında bulunan kayalık ve ormanlık bölge olan Yazılıkaya (Midas’ın Şehri) ve İhsaniye çevresinde yeniden kurulmuş; Altıntaş ve Dinar’a, hatta son yıllarda yapılan kazıların sonuçlarına göre Elmalı’ya (Antalya) kadar yayılmıştır. Frig egemenliğinin Pers dönemiyle yok olmasına karşın, bölgede benimsenen Frig din, kültür ve dilinin, Bizanslılar döneminde bile ilimiz sınırları içinde, Frigya bölgesi adıyla varlığını korumuş olduğu bilinmektedir. Özellikle İhsaniye sınırlarında Aslankaya, Kapıkayalar, Göynüş Vadisi, Aslantaş, Yılantaş, Maltaş ve Kumcaboğaz gibi aslan veya kilim desenlerinin çok işlendiği kayaya oyulmuş anıtlar günümüze kadar ulaşmıştır. Başka yerlerde bulunmayan bu kaya anıtları yalnızca ilimiz sınırlarındadır.
Lidyalılar (M.Ö. 660-546) :
Manisa ilinde bulunan Sart antik kentini merkez edinen Lidyalılar M.Ö. yedinci yüzyıldan itibaren görülmeye başlamış olup Kimmerler’in M.Ö.660 yıllarında Frig egemenliğini yıkmasıyla Lidya’nın siyasi hakimiyeti, Dinar, Dazkırı ilçelerimiz ile Burdur iline kadar yayılmıştır. M.Ö.546 yılında Perslerin Anadolu’ya egemen olmasıyla birlikte, Lidya dönemi de tarihten silinmiş oldu. İlimizin güney kesiminde bu dönem izleri görülmektedir.
Persler (M.Ö. 546-333) :
İran’da “Akamenid” ve “Pers” olarak adlandırılan devlet, Kimmerlerin Anadolu’ya yaptıkları akınların Frig Egemenliğini çökertmesi sonucu M.Ö. 6.yüzyıl başlarından itibaren Anadolu’ya girmeye başlamış ve Geleneia (Dinar) kentini Anadolu’nun eyalet merkezi yaparak M.Ö. 546 yılından itibaren de tamamen egemen olmuşlar, hatta imparatorluk sınırlarını Makedonya’ya kadar uzatmışlardır. M.Ö. 334 yılında Büyük İskender’le yapılan savaşta yenilince, bütün imparatorluk sınırlarını Helen hâkimiyetine kaptırmışlardır. Bu döneme ait izler Tatarlı tümülüsü ahşap boyalarında, Altıntaş mezar taşında görülmektedir.
Helenistik Dönem (M.Ö. 333-30) :
M.Ö. 336’da Makedonya kralı Flip, ordusu ile Anadolu’ya geçtiği zaman Heredot tarafından ortaya atılıp, Sokrat tarafından geliştirilen, “Birleşik bir Yunan milletinin Asya’yı fethetmesi” düşüncesini gerçekleştirmek için ilk adımı atmıştır. Yerine geçen oğlu İskender (Alexandros) önce güneye indi. İssos’da yapılan savaşta (M.Ö. 334) III. Darius komutasındaki Pers ordusunu yendi. Pers hükümdarının tacını giydi. Hayber geçidi yolu ile Hindistan’a ulaştı. Doğu ile batıyı birleştirmek istedi. Perslerin yıllarca süren hakîmiyetine son vererek yeni bir uygarlık anlayışını (HELENİZM) devrini başlatmış oldu.
Büyük İskender M.Ö. 323’te Babil’de öldü. Komutanları, zaptettikleri ülkeleri paylaşmak için birbirleriyle mücadeleye giriştiler. Mısır, Babil, Makedonya’ya sahip olan komutanlar ile Anadolu hâkimi komutan Antigonos ile olan mücadele İpsos-Julia’da (Çay İlçesi) yapıldı (M.Ö.301). Antigonos’a karşı galip gelen komutanlardan Babil hâkimi Selevkos, M.Ö. 282’de Batı Anadolu’nun üzerine yürüdü. Trakya ve Makedonya hâkimiyetleri zamanında, yeni uygarlık anlayışı ile ilgili bir iz bırakmamışlarsa da, ilimiz sınırları içinde kendi adına sikke (para) basabilecek bağımsız 16 kent devleti kurmuştur. Bunlardan önemlileri; Apemeia (Dinar), Synnada (Şuhut), Docimeon (İscehisar), Amorium (Hisarköy) ve Pentapolis (Beş şehir-Sandıklı bölgesi) adlarıyla bilinen kentlerdir. Selevkosların en parlak devirleri Kral II. Antiochos (M.Ö. 233-183) zamanıdır. Çünkü batıda kudretli bir devlet kuran Romalılar’ın Asya işlerine karışmaları bu devirde başlamıştır. Ön Asya’da kuvvetli bir hükümdarın bulunmasını Akdeniz siyaseti ve geleceğine ait emelleri bakımından zararlı ve tehlikeli gören Romalılar, M.Ö. 191 yılında Selevkosları Magnesia (Manisa)’ da savaşa zorlamışlardır. Kazandıkları zaferler ile Anadolu’nun tek kuvvetli devletini tesirsiz hâle getirmişlerdir. Romalılar ve Selevkoslar arasında üç yıl sonra Apameia’da yapılan anlaşma gereğince, Romalılar, Torosların güneyine kadar uzanan topraklara sahip oldular. M.Ö. 120’de Roma senatosu, aldığı kararla Anadolu’da bir Asya eyaleti kurulmasını lüzumlu görmüş, Batı Anadolu’nun tamamı Roma İmparatorluğuna bağlanmıştır. M.Ö. 48’de Spartaküs isyanını sona erdiren Romalı komutan Luculluse, Anadolu’yu Ermenistan’a kadar zaptetmiştir. Böylece Anadolu, Roma hâkimiyetine girmiştir.
Romalılar Dönemi(M.Ö.30-M.S.395)
Roma egemenliğinde kent sayıları çoğalmış özellikle barış döneminde 2. ve 3. yy.larda ilimiz, mermer sanayi merkezi konumuna gelmiş ve tüm Roma topraklarına Dokimeion’dan(İscehisar) çıkarılan mermerler başşehir Synnada(Şuhut) olması nedeniyle, Synnada Mermeri adıyla işlenmiş, yarı işlenmiş veya ham blok olarak mermer ticareti yapılmıştır. Bu nedenle tüm kentler mermer kentleri konumuna gelmiştir. Yollar, yapılar hep mermerden yapılmıştır. Antik kent olarak söylediğimiz ören yerlerinde bunları açıkça görmekteyiz. Ayrıca ilimiz Arkeoloji Müzesi’nde mermer sanatının tüm özellikleri sergilenmektedir.
İlimiz sınırları içinde; Apemia, Synnada, Dokimeion, Amorion’dan başka Pentapolis bölgesinde Eucarpia(Emirhisar), Hieropolis(Koçhisar), Stectorium(Menteş), Bruzes(Karasandıklı), Otreus(Yanıkören); ayrıca Metrepolis(Tatarlı), Prymnessos(Sülün), Kidyessos(Küçükhöyük), Lysias(Arızlı), Julio(Çay), Ococleia(Karacaören), Sanaus(Sarıkavak), adlı 16 kent kurulmuştur. Bunların dışında Akroinon(Karahisar), Sibidunda(Atlıhisar), Diocleia(Ahırhisar) gibi kasaba özelliğinde küçük kentlerin de kurulduğu bilinmektedir.
Bizans Dönemi (395-1176) :
İmparator Constantinius’un Yunan koloni şehri Byzantionu başşehir yapmış(330), daha sonra Constantionopolis (İstanbul) adıyla ve Nova Roma nın’(Yeni Roma) adını alan şehir, Anadolu’ya hâkim olan yeni siyasî birliğin başkenti olmuştur. Roma İmparatoru Teodosios’un ölümünden sonra (395) İmparatorluk ikiye ayrılmış, Frigya bölgesi büyük oğlu Arkdios’un payına düşmüştür. Batı Roma’nın tamamen ortadan kalkmasından sonra, doğuda hâkimiyetlerini sürdüren Bizanslılar zamanında, Amorium önemli bir şehir olmuştur. Abassam (Bayat ilçesi) Docimeum (İscehisar) ve Ayazin’de geniş bir sahaya yayılmış olan oyma kilise ve manastırlar, dinî yapılara ait mimari kalıntılar M.S. 6.yüzyıldan başlayarak 10.yüzyıla kadar tarihlenmektedir. Buna göre Bizanslılar, bu devirde, buraları dini merkez olarak seçmişlerdir.
9. ve 10. yüzyıl Türklerin Anadolu’ya akın ettiği devirdir. Kapadokyalı komutan Romanos Diogenes, Bizans İmparatoru olduğu zaman bütün kuvvetini doğuda Selçuklularla yapılacak savaş için toplamış, Selçuklu Sultanı Alparslan’a yenilmiş, esir düşmüştür(1071). Malazgirt Savaşından sonra, yeniden toparlanan Bizans Ordusu, Bolvadin’de (1116), Konya’da (1146) ve daha sonra Miryekefalon’da (1176), Selçuklularla savaşmış ve sonunda yenilerek bu bölgeyi Türklere bırakmıştır.
Afyonkarahisar’da Türk Hâkimiyeti :
Selçuklu ve Beylikler Dönemi:
Malazgirt Zaferinden sonra yapılan antlaşmayı Bizanslıların tanımaması üzerine, Büyük Türk Sultanı Alparslan, Kutalmışoğlu Süleyman Şah’tan Ege ve Marmara’ya kadar Anadolu’nun fethini istemişti. Süleyman Şah “Başkomutan” olarak Türk ordusu başında Anadolu içlerine girmiş “Artuk, Tutuk, Saltuk, Mengücek, Ebulkasım ve Atsız Bey” gibi büyük komutanlarının idaresindeki akıncılarla birkaç yıl içinde Anadolu’nun fethini tamamlamıştır.
1071-1243 yılları Anadolu Selçuklu Türklerinin siyasî birlik olarak güçlü oldukları devirdir. 1157’de Sultan Sancar’ın ölümü ile Büyük Selçuklular sona ermiş, büyük hakanlık tacı Batı’ya, Anadolu Selçuklularına geçmiştir. 1243’te Kösedağ’da Moğollarla yapılan savaşta uğranılan bozgundan sonra dünyanın en güçlü devleti olma özelliğini kaybetmiş, Moğol egemenliği altına girmiş, İlhanlılara tâbi beyliklere ayrılmıştır.
O zamana kadar “Karahisar” denilen şehre onun adına izafeten “Karahisar-ı Sahib” denmiştir. Afyonkarahisar, uzun süre bu beyliğin başkenti olarak kaldı.(1265-1333) Sahibata’nın yerine geçen torunu Şemsettin Ahmet Bey, Germiyanoğlu’nun damadı idi. Ölümünden sonra yerine geçen oğulları Nusrettin Ahmet ve Muzafferüddin Devlet Beylerden Ahmet Bey, ana tarafından bağlı bulunduğu Germiyan sarayına gitmiştir. Önce bütün Afyonkarahisar çevresine hâkim iken, gittikçe küçülen beylik zamanında (1260-1428) Devlet Beyin oğulları şehirde hüküm sürmüşlerdir. Germiyan Beyi II.Yakup samimî bir Osmanlı dostu idi. 1390’dan 1399’a kadar İpsala’da Osmanlı ülkesinde oturmuştur. Beyliğini vasiyet yolu ile II. Murat’a bırakmış, böylece Germiyan beyliği içinde bulunan Afyonkarahisar’da OSMANLILAR’ın idaresine girmiştir. (1428).
Osmanlı İdaresinde Afyonkarahisar :
Afyonkarahisar, Beyazıt devrinde 1390 yılında Osmanlılara geçmiştir. Ankara Savaşı’nın(1402) ardından Germiyanoğulları tekrar eski topraklarına sahip olmuşlarsa da, son Germiyan Hükümdarı II.Yakup Bey’in 1429’da ölümü üzerine vasiyeti gereği bu topraklar tekrar Osmanlı hakimiyetine alınmıştır. XV.Yüzyıl ortalarına doğru Osmanlıların, Rumelide Haçlılarla uğraştığı bir sırada durumu fırsat bilen Karamanoğulları, Kütahya, Karahisari Sahip, Hamid taraflarına kadar akınlarda bulunarak bu yerleri yakıp yıkmışlardır. Karamanoğulları ile Osmanlılar arasındaki bu gibi mücadelelerden oldukça etkilenen Afyonkarahisar havalisi, II. Mehmet’in Karamanoğullarını ortadan kaldırmasıyla kesin bir şekilde Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. 1833’te bir süre II.Mahmut ile mücadele hâlinde olan Mısır Valisi İbrahim Paşa’nın eline geçen şehir, beş yüz yılı aşan Osmanlı hâkimiyeti devrinde Anadolu Beylerbeyinin bir sancağı olmuştur. Afyonkarahisar, 1917 yılına kadar Bursa’ya bağlı kalmış, I. Dünya Savaşı sonuna doğru bağımsız mutasarrıflık olmuştur.
Afyonkarahisar’ın Kurtuluş Savaşı’nda ki Yeri:
Adımızı bütün dünyaya altın harflerle yazdıran İstiklal Savaşımızın geçtiği ilimiz, coğrafî konumu dolayısıyla her dönem insanların ele geçirmek istediği bir yerdir. Bu sebeple İstiklâl Savaşında Afyonkarahisar’ın önemli ve seçkin bir yeri vardır.
Afyonkarahisar, Kurtuluş Savaşı açısından son derece önemli bir bölgedir. Bunun sebepleri şöylece özetlenebilir: Yunanlıların son durağı olduğundan, istikbâldeki Millî Mücadele bu topraklar üzerinde başlayacaktı. Ayrıca Afyonkarahisar, Ege Bölgesi’ndeki sivil direnişin temel taşlarından biri olan Afyonkarahisar Kongresi’ni gerçekleştirmekle Doğu’da yapılan kongrelerle Batı’da yapılan kongrelerin birleşmesini sağlamış, iki bölge arasında çıkması muhtemel sürtüşmeler bu toplantıyla önlenmiştir. Bu kongreyle bütün müdafaa-i hukuk, redd-i ilhak ve kuvay-ı milliye harekâtı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin denetimi altına alınmıştır. Ayrıca ilimiz, Afyonkarahisar-Eskişehir, Afyonkarahisar-Kütahya, Afyonkarahisar-Uşak demiryollarının odak noktası olması nedeniyle silâh, cephane, erzak naklinde son derece önemli rol oynamış, ordumuzun nakliye ihtiyacı daha çok bu demiryolları ile sağlanmıştır. Ayrıca Afyonkarahisar, İzmir-Afyonkarahisar demiryolu hattıyla İstanbul-Bağdat demiryolu hattı Afyonkarahisar’da birleştiklerinden, bölgeler arası nakliyenin büyük yükünü Afyonkarahisar çekmiştir.
Yunanlılar, İngilizler tarafından Anadolu’yu işgale teşvik edilmişler ve onlardan büyük destek görmüşlerdir. Yunanlılar Ege Bölgesi’ni, dolayısıyla onun son kalesi ve durağı konumunda olan Afyonkarahisar’ıda bu yüzden işgal etmişlerdir. Afyonkarahisar, Yunanlılar tarafından iki defa işgal edilmiştir. Birinci işgal çok uzun sürmemiş ancak ikinci işgal yaklaşık olarak 14 ay sürmüştür. Afyonkarahisar, Yunanlılar açısından son derece stratejik öneme sahip bir bölgedir. Bunun sebebi, Afyonkarahisar’ın yolların birleştiği bir bölgede bulunmasıdır. Afyonkarahisar-İzmir demiryolu hattının başlangıç noktası Afyonkarahisar’dır. Bu demiryolu hattına sahip bir Yunan Ordusu iaşe ve ikmalini emniyetli ve süratli bir şekilde karşılama imkânına sahiptir. Ayrıca muhtemel bir geri çekilme harekatında bu demiryolu canlarının güvencesidir. Ayrıca Milli Mücadele’nin kalbi olan Ankara’nın hemen yakınında bulunması onunla komşu olmasıdır. Afyonkarahisar’ın bu yönü, özellikle Sakarya Muharebesi’nde ortaya çıkmış, düşman Emirdağ (Aziziye) yolu ile Polatlı önlerine kadar geldiğinde önemini göstermiştir. Ayrıca Afyonkarahisar, olası bir Anadolu harekâtının kilit noktasıdır. Yunanlılar, Türklüğü Anadolu’dan silmek sevdasına kapıldıklarından ve Anadolu içlerine yapılacak bir askerî harekâtın başlangıç noktası, Afyonkarahisar’ı gördüklerinden dolayı ordularının cephede yerleşmesi bu duruma göre düzenlenmiştir. Afyonkarahisar’dan kuzeye, Eskişehir’e doğru uzanan ve 300 kilometreyi bulan geniş cephede, daha az kuvvet bırakılmıştı. Afyonkarahisar Bölgesi, Yunanlılar tarafından hem güvenlikleri, hem de muhtemel harekatları açısından son derece önemli bir bölge olarak değerlendirilmiş, kaderleri de bu topraklarda belirlenmiştir.
Yunanlılar tarafından ilk işgal 28 Mart 1921 tarihinde olmuştur. 10 gün süren ilk işgal sonrası 07 Nisan tarihinde şehri boşaltmışlardır. 13 Temmuz 1921 tarihinde başlayan ikinci Yunan işgali ise Büyük Taarruza kadar sürecektir.
İlimiz topraklarına yerleşmiş bulunan Yunan kuvvetleri, önce Sakarya’da, daha sonra da bu yenilgiden kurtulamadan ve güçlenme fırsatı bile bulamadan Kocatepe-Dumlupınar arasında 26-30 Ağustos 1922 günlerinde “Büyük Taarruz Harekâtımızla’’ daha büyük bir darbe yiyerek yurdumuzdan kovulmuştur.
26 Ağustos 1922 günü, saat 05.30 ‘da top ateşiyle aydınlanan Kocatepe’den fırlayan ordumuz, sıra sıra tel örgülü, makinalı tüfek ve top yuvalarıyla pekiştirilmiş Yunan mevzilerine, büyük bir insan üstü güçle atılarak saldırıya geçmiş, makasla, dipçikle hatta elleriyle, bedenleriyle parçaladıkları tel örgüleri aşıp, mevzileri bir bir ele geçirerek Kurtuluş Savaşı destanını yazdırmıştır. Başkomutanımızın önderliğinde, Milletimizin bütün insanlarının büyük çaba ve destekleri ile yurdumuz içinde bir tek düşman eri bırakılmayıncaya dek bu taarruz harekatımız sürdürülmüş ve İzmir’de noktalanmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, 21 Ekim 1925 günü Afyonkarahisar Türk Ocağında ve Başkomutanlık Savaşının ilk kutlanışında, 30 Ağustos 1924 günü Dumlupınar yakınlarındaki Çataltepe’de öğleden sonra saat 03.30’da söylediği nutkun özetinde:
“Afyonkarahisar, Son Büyük Zaferin Kilidi Oldu, Esası Oldu, Afyonkarahisar’ın Tarihi Savaşımızda Unutulmaz Parlak Bir Sayfası Vardır.” “Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Muharebeleri, Türk Ordusunun, Türk Subay ve Komuta Heyetinin Yüksek Gücünü ve Kahramanlığını Tarihte Bir Daha Tespit Eden Çok Büyük Bir Eserdir. Bu Eser Türk Milletinin Hürriyet ve İstiklâl Fikrinin Ölmez Anıtıdır.” demiştir.
Gazi Mustafa Kemal, 26 Ağustos’ta başlayıp 30 Ağustos’ta kesin bir sonuca bağlanan 5 günlük “Başkomutanlık Savaşı” sırasında, 27 Ağustos 1922’de düşmandan temizlenen Afyonkarahisar’a 23 Mart 1923’te gelmiş, Afyonkarahisar halkının sevgi gösterileriyle karşılanmıştır.
Dumlupınar Zaferi’nin 3.yıldönümünde Afyonkarahisar gençlerinin telgrafına Gazi Mustafa Kemal şöyle cevap veriyor:
“Dumlupınar’ın 3.Yıldönümünü kutlarken beni hatırladığınız ve hakkımda gösterdiğiniz samimi duygular için teşekkürlerimi sunarım. Asrın bütün icaplarını tamamıyla anladıklarına inandığım, Sayın Karahisarlıların askerî zaferimizde olduğu gibi ve sosyal devrimimizin en ön saflarında da kendine yaraşan saygılı yerde yürüyeceklerine eminim. Bu bakımdan bana düşen vazifelerin yerine getirilmesi ve belli edilmesinde bir an bile tereddüt etmeyerek, Milletin güven ve sevgi ile bağışladığı, kuvvet ve yetkiyi iyiye kullanacağımı arz etmekle seviniyorum. Hepinize selâm ve sevgiler.’’
Gezilecek Yerler
Frigya Vadisi
M.Ö. 8. yüzyılın II. yarısında (M.Ö. 750) Friglerin siyasi üstünlük elde etmeleri ile aydınlanmış ve Frigler efsanevi kralları Midas döneminde güçlü bir devlet konumuna gelmişlerdir. Hititler gibi Anadolulaşan ve Afyonkarahisar-Eskişehir-Kütahya illerinin birleştiği bölgede özgün bir kültür oluşturan Frigler, bu bölgede kült mezar ve mezar anıtları biçiminde, büyük boy kaya blokları üzerine işlenmiş Ana Tanrıça Kibele kültüne ait tapınak cepheleri ile yine, Ana Tanrıça Kibele kültüne ait aslan kabartmalarıyla, dünyanın en ilginç ve en değerli eserlerinin yaratılmasını sağlamışlardır.
Özellikle Afyonkarahisar’ın kuzeyinde bulunan Göynüş Vadisi ve Döğer Bölgesi’nde bulunan Aslantaş, Yılantaş, Maltaş, Kapıkaya I ve Kapıkaya II gibi dünyada eşi bulunmayan Frig Kaya Anıtları bunların başlıcalarıdır. Frigler M.Ö. 6. yüzyıl sonlarından itibaren siyasi üstünlüğü yitirmiş olmalarına rağmen Afyonkarahisar ve çevresinde Frig kültürü, dini ve mitolojisi yüzlerce yıl daha devam etmiş, bölgede bin yıl Frig dili konuşulmuştur.
KALELER
Bayramaliler Kalesi:İhsaniye ilçesine bağlı Bayramaliler Köyü’nün kuzey doğusunda yer almaktadır. Sarıcaova Köyü’ne giden yolun sağındadır. Bizans döneminde Leonto Kefal ismiyle anılmış bir yerleşim yeridir. Doğal bir tepenin düzlüğüne konuşlanmış, etrafı surlarla çevrili önemli bir askeri kaledir. Kale’nin içinde çok sayıda yapıya ait temel kalıntıları, tepenin eteklerinde ise kaleyle bağlantıları olan kaya yerleşimleri mevcuttur.
Avdalaz Kalesi:İhsaniye ilçesi, Ayazini kasabası ile Yeşilyayla Mahallesi arasında bulunmaktadır. Tüf kayaya oyulmuş çok katlı ve odalı bir yapıdır. Üst girişinde büyük bir sarnıç alt kısmında ise mezar odaları bulunan bu kaya kütlesinin savunma amaçlı bir kale olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Asar Kale:Bayat ilçesinin 4 km kadar batısında, Köroğlu dağı eteklerinde doğal yükseltili bir kaya kütlesi olup, üzeri surla çevrelenmiştir. Sur içinde tonozlu sarnıç, dinsel ve idari yapılara ait temeller bulunmaktadır. Bizans döneminde Kedrea adlı önemli bir yerleşim yeri olmuştur. Bugünkü Ankara- Afyonkarahisar yolu olarak da kullanılan doğu-batı yolunu Bizans döneminde koruyan ve savunan bir güvenlik kentidir.
Kaya yerleşimleri, kaya kütlelerinin doğal etkenler veya insanlar tarafından oyularak yerleşim yeri olarak kullanılması sonucu oluşmuştur. Frig Vadisi sınırları içerisinde Ayazini Siti, Kuzin Kaya Yerleşimi, İnpazarcık Arkeolojik Sit Alanı, Sulu İn Kayalığı, Ornaş Kayalıkları, Selimiye Kayalıkları, Tomsu Kaya Yerleşimi ve Seydilerde bulunan kayalar yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. Genellikle odalar arasında dar ve alçak geçitler bulunmaktadır.
Frigya Vadisi’nin Seydiler, Karakaya, Döğer, Çatağıl ve Sarıcaova yerleşim yerleri yakınlarında, Kapadokya bölgesindeki gibi peri bacaları ve benzer doğal oluşumlar bulunmaktadır. Bu oluşumlar, tüflü toprak dokusunun rüzgar, yağmur gibi doğal etkenlerle aşınması veya oyulması ile oluşmuştur. Peri bacalarının yanında, vadide yer alan göller, yaylalar ve ormanlar da peri bacaları ile bütünleşerek doğa harikaları oluşturmaktadır.
Çevresindeki illerden daha az sanayileşen Afyon, Türkiye’nin ‘Termal Başkenti’ olarak anılmasının yanı sıra mermercilik ve Afyon’un nesi meşhur diye sorulduğunda aklımıza ilk gelecek olanlardan ‘kaymaklı kadayıf, Afyon lokumu ve sucuğu’ gibi lezzetleriyle meşhur bir yer.
Afyonkarahisar Arkeoloji Müzesi
Şehrin kültürel tarihinin yansıması olan Afyonkarahisar Arkeoloji Müzesi, 1931 yılında Taş Medrese’ de Müze Memurluğu olarak kurulmuş, 1933 yılında Müze Müdürlüğü’ne dönüştürülmüştür. 1971 yılında ise bugünkü müze binası hizmete açılmıştır.
Müze binası tek katlı olup 9 sergi salonundan oluşmaktadır. Bu salonlar kronolojik bir sıra esas alınarak sergilenen Kalkolitik (Taş-Maden), Tunç, Hitit, Frig, Lidya, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserlerle oldukça zengin bir koleksiyona sahiptir. Bu dönemlere ait pişmiş toprak, taş mermer, kemik, cam, metal kap kacak, heykel ve sikke gibi araç ve gereçler, yöre insanın, MÖ.3000’li yıllardan günümüze kadar yaşayışı, inancı, üretimi, ticareti hakkında bize oldukça önemli bilgiler vermektedir. Ayrıca günümüzdeki önemi nedeniyle sanayi haline gelmiş mermer ticareti ve sanatı ile ilgili bilgi veren mermer heykeller, lahitler, mezar taşları ve mimari parçalar, müzenin önemini artırmaktadır. Müzenin bahçesinde ise genellikle Roma ve Bizans dönemi mezar stelleri, lahitler, küpler, heykeller, Selçuklular, Beylikler ve Osmanlı dönemlerine ait mezar taşları sergilenmektedir.
Zafer Müzesi (Başkomutan Tarihi Milli Park Müdürlüğü)
1913-1914 yıllarında yapılmıştır. Zemin katta 10 oda, 1 toplantı salonu ve sahnesi, üst katta 9 oda ve sergi salonu vardır. Başkomutan Meydan Muharebesinin planlandığı ve taarruz emrinin verildiği yerdir. Zafer Müzesinde, Başkomutan savaşı ile ilgili bilgi verilmesinin yanında, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa ve Batı Cephesi Harekat Şube Müdürü Tevfik Bıyıkoğlu anısına, kaldıkları odalar düzenlenmiştir. Zafer Müzesi hafta içi mesai saatleri içerisinde gezilebilir.
Bolvadin Belediye Müzesi
Afyonkarahisar’ın Bolvadin ilçesinde yer alan hem arkeolojik, hem etnografik eserlerin sergilendiği belediyeye ait karma bir müzedir. Bolvadin Lisesi’nin bahçesinde ve Alkoloid Fabrikası’nda toplanan arkeolojik eserler müzeye getirilmesiyle müze koleksiyonunun temelini oluşturmuştur. Müzede Erken Tunç Çağı, Antik Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait buluntular ile yöresel gelenek ve görenekleri yansıtan etnografik malzemeler sergilenmektedir.
Ayazini Örenyeri
Roma ve Bizans dönemlerine ait aile ve tek kişilik kaya mezar odaları, Bizans Dönemi’ne ait kiliseler ve kaya yerleşimleri arazinin bu tür bir yerleşime elverişli olması nedeniyle oyularak yapılmış eserleridir. Aslanlı mezar odaları, sütunlu mezar odaları ile kayaya dış ve iç mimarî olarak oyulmuş kilisesi gibi sanat şaheseri eserler bulunmaktadır. Ayrıca kaya kütlesinin oyularak yerleşime dönüştürüldüğü, içinde sarnıç bulunan Avdalaz Kalesi vardır. Beldede her yıl turizm şenlikleri düzenlenmektedir.
Amorium Antik Kenti
Amorium (Hisar), Ankara’nın 170 kilometre güneybatısında Afyonkarahisar’ın 70 kilometre kuzeydoğusunda ve Emirdağ İlçesi’nin 12 kilometre doğusunda yer alan ve M.Ö.2000’li yıllardan itibaren Hitit, Phryg, Yunan, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kesintisiz yerleşim görmüş antik kenttir. Kent, Yukarı Şehir ve Aşağı Şehir olarak iki başlık altında değerlendirilmektedir. Klasik ve Hellenistik dönemlere ait arkeolojik kalıntılar olmamasına rağmen Amorium’un o dönemlerde Orta Anadolu tarihinde önemli bir rol oynamıştır.